T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 9 ARALIK 2005 CUMA | ||
|
Kanaatler bazen gerçeklere işaret ederler. Ama etmedikleri zaman bile önemlidirler. Zira bizatihi başka gerçekler üretirler.
Hakkari ilinde, Şemdinli ve Yüksekova'da halk ile güvenlik güçleri arasında had safhaya varan güvensizlik ve karşılıklı öfkenin bu tür gerçekliklerle yakından ilgisi var.
DEVLET İLE HALK KARŞI KARŞIYA Saldırılarda arkadaşlarını kaybeden, çocuklarının bulunduğu lojmanlar taşlanan, halka güvensizliği had safhaya çıkan güvenlik görevlileri bir yanda... Son iki üç aydır tartaklanan, faili meçhul cinayetlerden şüphelenen, bombalanan, nümayişlerde ölümlü müdahalelere tanık olan ve saldırıları devlet görevlilerinin yaptığını düşünen bölge halkı öte yanda... Son olaylarda karşı karşıya geldiler. Adeta daha büyük daha çaplı bir karşı karşıya gelişin provasını yaptılar... Bu karşı karşıya geliş, Hakkari ve Şemdinli'deki patlamalarla, onun öncesindeki baskı ve olaylarla, örneğin Yusuf Yaşar'ın öldürülmesiyle oldu. Bunlara ilişkin yakın tanıklıklar, bulgular ve buradan hareketle edinilen kanaatlerle oldu. Nasıl? Bu soruya yanıtı olayların içinden tanıklar, duygular, gözlem ve kanılarla birlikte arayalım.
HALKIN BAKIŞI
Önce Hakkari'nin önde gelenlerinden Mikail Attan'ı dinleyelim: "Şemdinli'de derin devlet dediğimiz aygıt halk tarafından suçüstü yakalandı. Ama zanlıları yakalayanlara ateş açıldı ve insanlar öldü. Yani işte göz göre göre git bombayı at, sonra bir de insanları öldür... Bu, bir tepkiye neden oldu. Bu psikoloji Hakkari'ye, Yüksekova'ya yansıdı. Hakkari esnafı ayın 16'sında kendiliğinden kepenk kapattı, insanlar protesto için çarşıda toplanmaya başladı. O zaman emniyet bizden, sivil toplum örgütü temsilcilerinden yardım istedi. Ben Alaşın Kültür Sanat Kooperatifi'nin başkanıyım, Şoförler Odası'nın genel sekreteriyim. Toplanan kitleyi dağıtmaya çalıştık. "Saat 14 sıralarında çarşıdaki Şen Oteli'nin önüne barikat kurulmuştu, onun yanında bir bina var, onun üzerinde de 30-40 kadar polis, her birinin önünde 10-15 kiloluk taş yığınlar, bekliyorlardı. "Biz, AK Parti İl Başkanı filan, dedik ki: 'Barikatları kaldırın, yolları açın ki insanlar evlerine gitsinler...' Bunun üzerine panzerde bulunan maskeli özel harekat timleri panzerlerden atlayarak, 'siz çekilin, onlar çekilsin', 'Apo'nun p...leri çekilsin' vari hareketlerle bağırmaya başladılar. Güvenlik şube müdürü bunlara 'arkadaşlar önce siz biraz çekilin' dedi. Terörle mücadeleden bir başkomiser 'bu köpekler çekilsin' deyince kendi aralarında birbirine girdiler. Kimse üst amirini dinlemiyor, hatta emniyet müdür yardımcılarını da dinlemiyorlar, bireysel hareket ediyorlar. Bu arada güvenlik güçleri ve halk birbirine taş atmaya başladı. "Saat 14.30 oldu. Biz sivil toplum örgütleri bir araya geldik. Dedik ki: 'Olay büyüyecek, kitleyi dağıtmaya çalışalım'. 25-30 kişi, sivil toplum örgütü temsilcisi çarşı merkezine yürümeye başladık, kitleyi dağıtmak için... Ama o anda caddeden çıkan polisler üzerimize saldırdılar. Bizi araya aldılar. 3-4 coptan sonra kaçtım. Akrep denilen araçla kaldırımda önümü kestiler, 4 kişi üzerime doğru geldi, ben yukarı doğru kaçmaya başladım. Bu sefer çelik kuvvetler, 15-20 kişi bastırdı. Cop kafama gelince düştüm. Elimi yüzüme kapattım, 5-6 tekmeye kadar bunları hissettim, daha sonra bayılmışım. 5-6 yaralı daha olmuş. Arkadaşlar hastaneye götürmüşler bizi… "Bu sefer hastaneye saldırdılar, iki polis arkadaşımız kayıp diye... Gaz bombası attılar, doktorlar, hemşireler bayıldı. Hastaneye gelen insanlara rapor verilmemesi için tehditler yağdırdılar. 20'nin üzerinde yaralı vardı, bunlar korkudan hastaneye gidemediler..." Bu bir tanıklık, içeriden bir yaşanmışlık öyküsü...
POLİSİN MERAMI
Görevini usulüne göre yapmaya çalışan bir polis memurunun tanıklığı duygu, korku, endişe, öfke açısından farklı olmayacaktır... Nitekim bu yazı dizisi üzerine bölgede görev yapan bir emniyet mensubundan gelen tepki dolu bir mesajda şunlar yazıyor: "Bunların polislerin beslediği köpeklerin üzerine benzin döküp yaktıklarını, yine polislerin beslediği güvercinleri ayaklarından tutup duvara vurarak öldürdüklerini biliyor musun? Güvenlik güçlerinin ve bölgede görev yapan memurların arabalarını yaktıklarını, evlerinin kapılarını kırdıklarını, onları ölümle tehdit ettiklerini, okula giden çocuklarınızı rahat bırakmayacağız, diyerek gözdağı verdiklerini biliyor musun? Olay günlerinde, tüp, ilaç, çocuk bezi gibi zorunlu ihtiyaçların temininde sizlere bundan sonra bir şey vermeyeceğiz, getiremeyiz, dediklerini biliyor musun? Çocukların eline taş tutuşturulup lojman gibi yerlere taciz yaptırıldığını biliyor musun? Her taraf kum torbalarıyla dolu, evet bunlara gül torbalarıyla yaklaşsak da bize kurşun sıkacaklarını biliyor musun?" Hak ihlalleri, hukuksuzluk bir yana... Sorunun önemli bir kısmı işte bu noktada başlamaktadır. Halkın ve güvenlik güçlerinin ayrı birer taraf olarak karşı karşıya gelmeleri, olabilecek en vahim gelişmedir... Devlet gücü hakem olmaktan çıkıp taraf olmaya başlarsa, eylemlerin, pisliğin ardı arkası kesilmez ve pislik kurumlaşır… Faili meçhul cinayetlerle, bombalarla, baskınlarla bir çete, bir politika bunu üretmeye çalışıyor… Ve ne yazık ki bunda başarılı oluyor. Nitekim son altı aya kadar nispi bir sükunet içinde olan Hakkari'de bugün bu yüzden kan gövdeyi götürüyor. Yusuf Yaşar'ın öldürülmesi ve buna ilişkin iki gündür bu sütunda verdiğimiz ipuçları bu çeteye, yer, eylem ve isim olarak işaret etmektedir. Barolar, gazeteler, aydınlar, sivil toplum örgütleri bu olayın, bu kilidin üzerine gitmelidir... Aksi halde yukarıdaki tablo azacak, kanaatler ve kutuplaşma derinleşecektir... İhtiyacımız olan hukukun gerçek hakemliğidir... Aksi halde bu işin sonu yok, olmayacak… Her tanıksız ve yalnız öldürülen kişi akla faili meçhul cinayetleri getirecek…
FAİLİ MEÇHUL KOKULARI Son bir yılda emniyet güçleri tarafından öldürülen 10 kişi var. Bir kısmının sınır bölgelerinde "dur ihtarına uymayan kaçakçı"lar olduğu açıklandı. Bir kısmının ise şehir merkezlerinde ya da civarında "çatışmaya giren veya yola mayın döşeyen teröristler" olduğu söylendi... Gerçekten öyle mi? Örnek mi? 1. Van'ın Özalp İlçesi'ne bağlı Yukarı Tulgalı Köyü'nde oturan Ersin Karabulut adlı genç, amcasının oğlu Cengiz Karabulut ile birlikte 15 Ağustos akşamı saat 19.30 sıralarında kaybolan koyunlarını aramak için köy dışına çıktı. Askerler tarafından açılan ateş sonucu kafasına isabet eden tek kurşunla öldü... Açıklama: Terörist… 2. Kız istemek için İstanbul'dan gelen Üzeyir Taşar, 21 Eylül günü Van'da Hacıbekir Mahallesi Hisar Sokak'ta polisin kurduğu pusuda öldürüldü. Açıklama: Terörist… 3. Ali Erol isimli geçici köy korucusu ise, sivil toplum örgütlerinin girişimleri sonucu son anda infaz edilmekten kurtuldu. 14 kişinin bulunduğu köy minibüsü Merzan Mahallesi'nde polis noktasında durduruldu. Ali Erol arabadan indirerek, gözaltına alındı. Sivil toplum örgütleri tarafından yapılan girişimler üzerine korucu Erol, işkence yapılmış bir halde şehir merkezinde serbest bırakıldı. Erol, Emniyet Müdürlüğü'ne verdiği ifadede, gözlerinin bağlandığını, çöplüğe götürüldüğünü, infaz edileceğini, ancak son anda gelen cep telefonu araması üzerine serbest bırakıldığını söyledi... Yusuf Yaşar hadisesi ve Şemdinli bombalaması açıklığa kavuşmadan önce bu olayların hepsi faili meçhul kokusu yaymaya devam edecektir... Belki de öyledirler... Birileri bu ülkenin altını oymaya devam ediyor...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |