AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
2004'ün son günü...
Yılın son günü geldi çattı... Siyasi, toplumsal, ekonomik açıdan olumlu bir yılı geride bırakıyoruz. 2004 Türkiye'nin önüne yeni sayfa açarak bitiyor, elbette yeni sorunları 2005'e aktaracak bir yıl olma özelliği taşıyor. Zaman sadece insanların hayatında değil, toplumların hayatında hızla akar gider. Ama hız izafidir. Örneğin toplumlara oranla insanoğlu için değişimin süresi çok kısadır ve sonuçları daha keskindir. Toplumsal hayattaki 1 yıl bazen bir insan hayatındaki 1 dakikadan, hatta bir saniyeden fazla anlam taşımaz, yeter ki o bir dakika ya da yıl ölümler, savaşlar, kazalar gibi kesin sonuçlara yol açmamış olsun. 2004 yılını da bu sınırlar içinde değerlendirmek gerekir... Değerlendirme yaparken şu iki sınanmış ve bildik ilkeyi gözden kaçırmamakta yarar var. İlk ilke şudur: Tüm toplumlar için kural olan kriz, istisna olan istikrardır. Zira krizler toplumların değişmesini ifade ederler. Yeni teknolojik girdiler, yeni sorunlar, yeni talepler toplumları kendi iç dengelerini, yönetim yapılarını, geleneklerini ve kurallarını sürekli değiştirmeye iter. Bu değişim, doğal olarak çıkar kavgalarıyla, ideolojik itişmelerle iç içe girer. Bunların ürettiği çatışmalar, yani krizler, ancak sistem tarafından bir talep göstergesi olarak kabul edilir ve entegrasyon yoluyla çözülürse biter ve değişim daha bir başkasına yerini bırakmak üzere yol alır. Türkiye uzun süredir böyle bir "değişim krizi"nin içinde... 1994'te RP'nin yerel yönetim seçimlerini kazanmasıyla başlayan, 28 Şubat'tan 3 Kasım 2002'den geçerek 17 Aralık 2004'e ve bugüne uzanan süreç ile bu sürecin değişik anları da bu büyük "kriz-değişim" öyküsünün bağımlı değişkenlerden oluşan parçalarını oluşturuyor. İkinci ilke daha basit: Tabiata, insana ve topluma ilişkin bir değişim bir kopuşu, bir yeniden başlangıcı ifade etmez. Değişim her zaman "sürekliliğe" tâbidir. Örneğin her toplumsal değişim toplumsal süreklilik içinde anlam kazanır. Her değişim unsuru veya noktası bir önceki dönemin unsurlarını içinde taşır, onlar tarafından kuşatılır. Bu kurumlar, gelenekler ve siyasi partiler için de böyledir, devlet anlayışları için de... Ama sürekliliğin mutlak egemen olduğu yer "zihniyet"e ilişkindir. Devlet de, siyasi partiler ya da kişiler de fikirlerin ve tavırların değişmesi, reflekslerin, kültürel ve siyasi kodların bir çırpıda değişmesi anlamına gelmez. Güç dengelerinin kısa vade içinde ters yüz olmasının yarattığı "değişim havası"yla uzun vadeli "zihniyet ve toplumsal değer değişimleri" elbette birbiriyle ilişkilidir, ancak bir o kadar süre, nitelik, kalıcılık ve etki açısından birbirinden farklıdır. Türkiye askeriyle, ordusuyla, muhalefet ve iktidardaki siyasi partileriyle bu süreklilik ve bu koşullar çerçevesinde değişiyor. 2004 yılının getirdiği ekonomik, siyasi, toplumsal girdiler de bu sınırlar içinde anlam taşıyor... O zaman şöyle demek lazım: 2002 yılı, özellikle Kasım seçimleriyle toplumun çevresiyle toplumun merkezi arasındaki güç dengesi ve gerginliğin yeni bir aşamasını ifade etmiştir. Ne bu güç dengesi tamamen yenilenmiş ne de söz konusu gerginlik çözülmüştür. Ancak alınan yol ya da gelinen aşama oldukça anlamlıdır. Yaşanan gelişmeler iktidarlar üzerindeki "devlet vesayeti"ni üreten "mevcut güçler dengesini önemli ölçüde etkilemiş", daha önemlisi "siyasi meşruiyet fikrini güçlendirmiş", "toplumsal çevrenin güçlenmesi kadar dönüşüm yaşaması"na da tanıklık etmiş ve ülkenin önüne yeni "sentez imkanları" çıkarmıştır. Önümüzdeki yıl için daha iyisini, daha fazlasını umalım... İyi yıllar...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |