|
|
Her devrin işadamları yine sahnede
Uygulama Özal'ın Başbakanlığı döneminde başladı. Özal, alışık olunmadığı şekilde yurtdışı gezilerine işadamlarını da götürdü. Bunu Cumhurbaşkanı olduktan sonra da sürdürdü. Önceleri bir uçağın yarısını doldurmayan işadamları, daha sonra iki uçağa bile sığmaz olmuşlardı. Öylesine rağbet vardı gezilere. Olumlu sonuçlar da alınmadı değil. Başbakanlı, cumhurbaşkanlı bu gezilerde işadamları ihracat bağlantıları yaptılar. Ortak yatırımlar konusunda ön anlaşmalara vardılar. Sonra sonra iş cıvıdı. Özal'ın dış gezilerine katılanların arasındaki "iş bitiricilerin" sayısı hızla artmaya başladı. Artık Özal ile geziye çıkmanın amacı ihracat ya da ortak yatırım imkanları araştırmak değildi. Özal'a yakın olmaktı. Tabii yakın olanın ardında kredi, teşvik gibi "arzular şelale" idi. Sonra bu geziler, Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığı dönemlerinde devam etti. Yıllar geçtikçe tavsadı. Başbakan Tayyip Erdoğan ile birlikte, bu geziler eski heyecanına tekrar kavuşmuş görünüyor. Ama ben, geziye katılanların listesine baktım. Aralarında yeni isimler de var. Ancak çoğunluk eski yüzler. Bunların bir kısmı tanıdık işbitiriciler. Adım gibi eminim amaç yine Başbakan'a, bakanlara yakın olmak. İhracat, ortak yatırım hikaye. Yine adım gibi eminim ki, Başbakan ve çoğu bakanlar bunun farkındalar. Umarım bu geziler yine dejenere olmaz.
Sabancı fiyat indirdi sıra Koç'ta
Belki hatırlarsınız. Daha önce bu köşede yazmıştım: "Enflasyon düştü. Koç ve Sabancı hiç değilse süpermarketlerinde sattıkları ürünlerin fiyatlarını indirsinler." Böylece, onların da enflasyonla mücadelede tuzları olacaktı. Dün Sabancı'ya ait DİA'dan basın bülteni geldi. Çok sayıda üründe yaz indirimine gitmişler. Tabii ben yazdım diye değil de, olması gerekeni yapmışlar. Ama bakıyorum, Koç Grubu'ndan ses seda yok. Bekliyoruz.
Kuzey Irak hayalinin üzerine bir bardak su
"Uluslararası ilişkilerde dostluk yok, çıkar ilişkisi vardır" sözü bir kez daha doğrulandı. "Ebedi dostumuz... Kore'de omuz omuza çarpıştığımız" gibi klişe sıfatlarla andığımız ABD bize sırtını çeviriverdi. Avını korkutmak isteyen vahşi bir kurt gibi, dişlerini gösterdi. Kuzey Irak'ta 11 Türk askerinin ABD askerleri tarafından esir alınıp, 3 güne yakın gözaltında tutulmasının Türkçesi budur. ABD, bizi ürkütme ve diplomatik açıdan teslim alma harekatı içine girmiştir. Açıkça "Ya dediğimi yaparsın, ya başına daha ne işler açarım!" demektedir. İstediği, Türkiye'nin bölgede ABD'nin payandası olmasıdır. İleride yapacağı İran ve Suriye harakatları için böyle bir desteğe ihtiyaç duyuyor. Aba altından sopa göstermesi bundan. Diyor ki: -Benim dediğimi yapmazsan, altını oyarım. Kuzey Irak'a adımını atamazsın. Dahası orada bir Kürt devleti kurdururum. Türkiye'ye karşı başlattığı soğuk savaşın stratejisi böyle. Peki ne yapacağız? ABD'ye boyun mu eğeceğiz? Tabii ki Türkiye, kişiliğini koruyan bir politika izleyecektir. Hükümet de ordu da öfkelidir. Ama bir kez daha ortaya çıktı ki, "Biz 700 bin kişilik ordumuzla, bölgenin deviyiz. Bize kafa tutmaya kimse cesaret edemez" böbürlenmeleri boştur, gerçekçi değildir. Çare şudur: Türkiye bölgesinde lider devlet konumuna gelmek için komşularıyla ilişkilerini pekiştirmelidir. Tam üye olmayı beklemeden, AB ile daha fazla ekonomik ve siyasi dayanışma içine girmelidir. Üçüncüsü, ekonomisini hızla kalkındırarak güçlü devlet konumuna geçmelidir. Tüm bunları yaparken, ABD ile ilişkileri iyice germek gerekmez. Bu diplomatik açıdan yanlış olur. Ama şunu bilmeliyiz. Kuzey Irak üzerinde, birtakım hayeller kuranlar gerçeğe görüp uyanmalıdır. ABD, bölgede bizim etkin olmamızı istemiyor. Yakında oradaki, Türk özel harakat birimlerinin geri çekilmesini isterse şaşırmayalım. Türkiye'yi diplomatik açıdan zor günler bekliyor.
ABD'ye inat bir öneri
Madem öyle işte böyle!.. Biz de, Saddam Hüseyin ve çevresine sığınma hakkı tanıyalım. Onları davul zurna ile karşılayalım. ABD'li yetkililer "Biz ettik siz etmeyin.." diye yalvarmazlarsa saçlarım dökülsün...
Türkiye'de yaşamak zor
Öğretmen Hülya Akpınar, bir konferansta Ermeniler'le ilgili bir soru soruyor. Derhal tutuklanıp, cezaevine konuyor. Bir gün cezaevinde yatan öğretmen açığa alınıyor, hakkında dava açılıyor. Mardin'de 7 bin yıllık tarihi yapıların önüne 6-7 katlı betonarme binalar dikiliyor. O bulunmaz tarihi doku göz göre göre bozuluyor. Bu yüzden kentin, UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası'na aday gösterilmesinden vazgeçiliyor. Bu ülkede yaşamak gerçekten zor
TARİH HATTI Osmanlı Bankası 138 yıl yaşadı
Biz onu, "Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankası'yız" sloganı ile hatırlıyoruz. Bu reklam sloganı çok da tutmuştu. Ama 16 Aralık 2001 tarihinde dedemizin, babamızın bankası olan Osmanlı Bankası tarihe karıştı. 138 yıllık ömrü Garanti Bankası ile birleşerek sona erdi. Osmanlı Bankası iki İngiliz işadamı tarafından 1856 yılında Bank-ı Osmani adıyla kurulmuştu. 1863 yılında bankaya Fransızlar da ortak edildi. Bu tarihten sonra Bank-ı Osmani Şahane adı altında imparatorluğun resmi bankası olarak görev yaptı. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa ile mali ilişkilerini bu banka kanalıyla sürdürdü. Banka, 30 yıl süreyle imparatorluğun kağıt paralarını bastı. Osmanlı Bankası, cumhuriyet döneminde de para basma imtiyazını sürdürdü. Ancak 1931 yılında Merkez Bankası'nın kurulması ile bu görevi sona erdi. Ondan sonra ticari bir banka olarak 2001 yılına kadar faaliyetine devam etti. Bankanın kapanmasında kendini yenileyememesinin büyük etkisi oldu.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |