|
|
Nesiller ve bir kısım kesitler
Ne demişti bir şiirde merhum Necip Fazıl:
İçinde bulunduğumuz günlerde, böyle bir manzara içinde, İslam dünyası! Yeni dünya keşfedildikten sonra, mısır geldi, sinirlerimizi bozdu. Tütün geldi, ciğerlerimizi paramparça etti. Coni geldi, ahlâkımızı bir "Jiklet" uğruna perişan etti. Baksanıza, bir kısım çağdışı düşüncenin uzantıları, geçmişle gelecek arasında nasıl bir tezat teşkil ediyorlar: Eskiden Bağdat kapılarında Genç Osman şarkıları söylüyorlardı. Nasılsa "zürriyetsiz" idiler. Şimdi, "Bilâller savaşa!" diye manşet atıyarlar. Bilmezler ki, bin dört yüz yıldır, bütün "Bilalîler" sürekli müşrik ve kâfirlere karşı savaştılar. Çünkü, onlara göre, her şeyde bir hikmet ve bereket vardı. Derlerdi ki: "Bir yıl sonrasını düşünüyorsan, buğday ek!" On yıl sonrasını düşünüyorsan, ağaç dik!" Ve yüz yıl sonrasını düşünüyorsan, insan yetiştir!" Bunu dikkate alanlardır ki, iki bin yıl beklediler, yetiştirdikleri insanlar sayesinde, yüz yıl geçmeden, iki bin yıllık Yahudi kavminin özlemini giderdiler ve "İsrail Devleti"ni kurdular!.. Hem de aile yapısını tamı tamına "Yahudi Şeriatı"na göre tesis ettiler! Asırlarca Ağlama Duvarı'nda gözyaşı döktüler. Sonunda, kafalarına yamulkayı, karılarının başına eşarbı koyarak, Filistin'den huruç edip Ortadoğu'yu kapladılar! Çölü bağ-bostan haline getirdiler. Toprakları yetmeyince, gelip bizim Şanlıurfa ve Ceylanpınar'da çiftlikler kurup, sebze ve meyvaları yetiştirerek Telaviv ve "Jerusalem"e taşıdılar! Biz ne yapmışız? Önce ağaçları kestik, toprakları kuruttuk ve ülkeyi harebezara çevirdik. Bir avuç mütegallibe de, yiyip içerek, ihtikâr ve karaborsa ile ülkenin yer altı-yer üstü servetlerini soyup soğana çevirdiler! Atalardan kalan ve ülkenin akciğeri konumuda olan o asırlık ağaçları, birkaç îhaleci firmanın çıkarına, kesip odun yaptılar! Keşke bu kar-kışta, odunları fakir-fukaraya dağıtsalardı! Bizim salon beyleri ile yalı dilberleri, şu bayram tatilinde, dağlarda kayıp sefa sürerken, analar-babalar evlatlarının hasreti ile, "Şehadet ne zaman?" diye bekleyip duracaklardır. Onun için hükümet ricalinin "tezkere imzası"ndan ötürü, gözyaşı döküp, ahu figan etmesine gerek yoktur. Çünkü, Gırnata yanarken, Abdullah üs Sagir'e, gözyaşı döken oğluna anasının dediği sözler, sekiz asırlık İslam medeyinetimiz elim akıbetini gösteriyordu: "-Oğlum, zamanında düşman karşısında erkekler gibi savaşmasını bilmeyip, dirayet göstermeyenlere, şimdilerde karılar gibi ağlamak yaraşır!" Bugün ise, Bağdat yakılıp yıkılmasın, anaların gözyaşı akmasın, bebeler öksüz ve yetim olmasın diye kıyam eden binlerce, milyonlarca insan var!.. Amma, öte yanda insanlık, teknolojinin ürettiği silâhlar yüzünden fakir ve perişan. İnsanları yok etmek, Batı'nın baronlarının geleceklerini garanti altında almak için yeraltı zenginliklerine, petrol yataklarına en amansız saldırılar için, denizlerde gemiler, göklerde füzeler ve karalarda tanklar seyir halinde, eski uygarlıkların kentlerini yerle bir etmek için mevhum bir düşman olarak "Saddam ve kitle imha silahları" üzerinde senaryolar üretilip, tüm insanlık tüketilmek isteniyor. Hülâgü Han, Bağdat'ı yaktı-yıktı. Dicle'nin suları, aylarca mavi renkte aktı. Çünkü, bu barbarlar aynı zamanda kültür ve kitap düşmanı idiler. Binlerce yazma eseri yağmalayıp, nehre attılar!... Şimdi de aynısını ABD ve müttefikleri yapmak istiyor! Bu kafa ile gidersek, daha çok şeyleri kaybetmiş olacağız! Hiç olmazsa, bu bayram günlerinde o eski yardımlaşma ve bayramlaşmalarda gösterilen sevgi, barış ve dayanışma örnekleri ile, İslam dünyasının, emperyalist oyunlar karşısında tarihî sorumluluğumuzun gereği olarak "ağabeylik" rolünün şuurunu etrafa yaymış olalım!... Dileyelim, "Bu bîçarelerin felâhı" için bu bayramda birçok vesileler zuhur eder!... "Hab'ib-i ruy-i Ekrem için!..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |