|
|
Kurban eti ile kasaptaki et
Her gün et yiyen insan, yediği etin daha önce bir canlıya ait olduğunu düşünmez de, nasıl olur da Kurban Bayramı geldiğinde yediği etin bir canlıya ait olduğunu düşünmeye başlar ve birdenbire şefkat ve merhamet damarlarının kabardığını hisseder? Sanki daha önce yenmiş olan et, bir hayvanın gövdesinden elde edilmiyor da, ağaçta yetişiyordu? Veya kasap vitrininde durup dururken hasıl oluyordu? Demek ki, iki et arasında bir farklılık olduğu ortaya çıkmaktadır. Kasaptan 9 Şubat 2003/Pazar günü alınarak yenilen et, doğrudan doğruya, kişinin gıda ihtiyacının tatminine matuf bulunurken; Kurban Bayramı'nda Allah rızası için kesilen hayvan, et temin etme maksadını aşan bir gayeye matuftur. Kurban kesimi et elde etmek için icra edilmemekte, fakat onu aşan bir gayeye yönelik olarak ifa edilmektedir. O gaye de, Allah rızası doğrultusunda kan akıtmaktır. Böyle bir gayeye yönelik olarak eda edilen bu işlem hasıl edilmek istenen neticeye ulaşmakta: insan, daha önce et yerken şefkat ve merhamet hislerinden âri olarak etini yerken, Kurban Bayramı'nda, şefkat ve merhamet hisleriyle dolmaktadır! Bazılarının ileri sürdüğü gibi, kurbanın birincil ve doğrudan maksadı, 'protein' elde etmek değildir. Şayet maksat bu olsaydı, protein elde etmek için başka yollar da bulunabilir ve bu yolların arasına 'kurban' olayı katılmadan da maksada ulaşılabilirdi. (Üstelik protein bakımından zengin olduğu söylenen domuz etinin haram kılınmasının anlamı da kalmazdı). Asıl maksadın, Allah'ın rızasını istihsal etme sadedinde hayvan kurban etmekle, insanın fıtratında meknuz bulunan kan dökücü (Bakara:30) mizacının uygun yollarla ve en çok fayda elde edecek biçimde yatışmasını sağlamak olduğu anlaşılmaktadır. Bu neticeye ulaşıldığını, kurban kesen milletlerin davranış biçimiyle, kurban kesmeyen milletlerin davranış biçimleri arasında oluşmuş bulunan farktan görmek de mümkündür. Dr. Ali Murat Daryal'ın belirttiği gibi, kurban kesen milletler munis, şefkatli, merhametli olurlarken ve onların bu halleri hem günlük yaşantılarında, hem sporlarında, hem savaş halinde ortaya çıkarken; kurban kesmeyen milletlerin mizacı kan-ateş-ölüm üçgeniyle ihata edilmiş bulunmaktadır. Fakat ne gariptir ki, kan-ateş-ölüm üçgeni üzerinde oturup oradan etrafa kan-ateş-ölüm saçanlar, şefkat ve merhametle meşbu bulunanlara, şefkat ve merhamet öğüdünde bulunabilmekte ve bu öğütlerinin dinletilmesini sağlamak için de kudurmuşçasına etrafa saldırabilmektedirler! Dünyanın hiçbir yerinde etleri yenilebilir hayvanlar, ecelleriyle ölüme terk edilmezler. Bunun belki tek istisnası olan Hinduların ineği tabu görmeleri de, et yiyenlerce de, yemeyenlerce de istihzayla karşılanmaktadır. Kurban hayvanının acı çekeceği yolundaki iddia da safsatadır. Hayvan, kesilinceye kadar kesileceğini bilmez; kesildikten sonra da kesilmiş olduğunu.. Onların yerine geçerek düşünme (antropomorfizm), son tahlilde insana raci bir düşünme biçimidir ve nesnesini (hayvanı) ilgilendirmez. Ölüm fikri insana mahsus olduğu gibi, ahret ve istikbal fikirleri de insana mahsustur; hayvanların bu tür fikirleri ve kaygıları yoktur, zaten bu yüzden hayvandırlar. Bu bakımdan onlar adına duygusallığa kapılmak abesle iştigal olur.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |