|
|
"Medeniyet Tasavvuru Okulu"nun "divâneleri" yola koyulurken..
İslâm dünyası, modernliğin geliştirdiği neo-pagan ve seküler meydan okumadan bu yana derin bir medeniyet buhranı yaşıyor. İslâm tarihinde eşi ve benzeri görülmemiş bir buhran bu: Müslümanların, tarihlerinde ilk kez, hem İslâm'la, hem de hâkim kültürle ilişkilerinin sorunlu olduğu bir fetret dönemi; çift yönlü temassızlık çıkmazı. İslâm'la da, hâkim kültürle de ilişkilerimizin sadece sığ, yüzeysel, nominalist / biçimci düzlemlerde, reaksiyoner ve savunmacı şekillerde tezâhür ettiği epistemolojik ve ontolojik kırılma veya kopuş ân'ı bu ân. Üstad Necip Fâzıl'a "dîvânesi ikimiz kaldık Allah yolunun" dedirtecek kadar sarsıcı, travmatik; zihinlerimizi, entelektüel, eleştirel ve analitik melekelerimizi tarûmar edici; bizi konjonktürlerin baştan çıkarıcı ve ayartıcı itkisiyle oraya buraya savuran büyük ölçekli bir kriz... Ancak, üstad müsterih ol! Çünkü Allah yolunun dîvanesi olmak için gecesini gündüzüne katan öncü bir kuşak (yeni bir düşünür tipi) yetişti son on yıllarda. Bu öncü kuşak, şimdi geleceğin öncü kuşaklarını hazırlamak için yeldeğirmenlerine (konjontürlerin sahte câzibesine ve tahripkârlığına) karşı –Fethullah Hoca'nın o sarsıcı ifadesiyle- "dalgakıranlar gibi" Allah yolunun divânesi olma aşkı, şevki, vecdi, feraseti, basîreti, asâleti ve özgüveniyle kuşanarak vargücüyle çalışıyor! Neo-pagan / seküler paradigmaların ürünü "askerî zorbalık düzeni"yle dünyayı dize getirme barbarlığından başka bir şey yapamayan Batılı paradigma artık iflas etmiştir! İşte böyle bir zaman diliminde tüm insanlığın sorunlarına cevap üretebilecek Kitap, Mîzân ve Hadîd dinamikleri ekseninde insanlığı yeniden vahyin hayat bahşeden; insan, doğa, kozmik dünya ve Tanrı arasındaki ilişkileri yeniden rayına oturtacak; İslâm'ın hakîkati, adâleti, kardeşliği, dayanışmayı vaadeden ilkeleri ışığında büyük bir rüyanın, yeni bir medeniyet tasavvurunun geliştirilmesi amacıyla bu öncü kuşaklar yola koyulmuş durumdalar! İşte bu büyük rüyanın gerçekleştirilmesine karınca kararınca katıkıda bulunmak amacıyla Allah yolunun divânesi bir grup arkadaşla "Medeniyet Tasavvuru Okulu" olarak adlandırdığımız yeni bir oluşum başlattık. Hadîd Sûresi'nin 25. âyetinde, Müslüman medeniyet tasavvurunun yol haritasını sunan Kitap, Mîzân ve Hadîd dinamiklerini hayata geçirme yükümlülüğünün peygamberlere verildiği bildiriliyor. Ama artık peygamber gelmeyeceği ve âlimlerin de peygamberlerin vârisleri oldukları gerçeğinden hareketle; bu zorlu, zahmetli, uzun soluklu işi yüklenecek kişiler, bugün Gönül, Zihin ve Eylem "er"i Öncü Kuşak'lar olabilir ancak. Medeniyetlerin hayatlarının, 1-dâhilî ve hâricî TEMAS / YÜZLEŞME; 2-CEVAP ÜRETME; 3-MEYDAN OKUMA süreçlerinden oluştuğu; bugün hem İslâm'la, hem de hâkim kültürle ilişkileri bakımından çift yönlü temassızlık yaşayan Müslümanların yeniden-yüzleşme / temas kurma aşamasında bulunduğu gerçeğinden hareketle, yeni bir medeniyet tasavvurunun geliştirilmesi gerektiği, bunun da ancak Mevlânâ'nın pergel metaforunda nefis bir şekilde ifadesini bulan bir ayağını İslâm'a sarsılmaz ve muhkem bir şekilde basan (=dâhilî temâs), diğer ayağıyla ise tüm dünyalara, kültürlere ve medeniyetlere ulaşma (=hâricî temas) heyecanı (gönül boyutu), birikimi (zihin boyutu) ve tecrübesi (eylem boyutu) ile donanan Allah yolunun divânesi olmaya aday; Nesne (reaksiyoner, tüketen, tanımlanan, parazit) değil, Özne (aksiyoner, üreten, tanımlayan, asâlet, ahlâk ve şahsiyet sahibi) Öncü Kuşaklar vasıtasıyla geliştirilebileceği gerçeği gözönünde bulundurularak Medeniyet Tasavvuru Okulu oluşumu başlatıldı. Aynı anda Gönül (tekke / tasavvuf), Zihin (medrese / ilim ve düşünce) ve Eylem (cami / amel-pratik) "er"i olabilecek öncü bir kuşağı hazırlama kaygısıyla yola koyulurken tüm arkadaşlar ortaklaşa olarak, önce egolarımızı çöptenekesine atmamız, oto-kontrol ve oto-kritiğe her zaman açık olmamız; ama hemen ardından da yeni bir medeniyet tasavvuru icat etme misyonu gibi büyük bir rüyanın gerçekleştirilmesine karınca kararınca katkıda bulunmak amacıyla yola çıktığımız için ahlâkî ve entelektüel kaygılarla kuşanarak –üstlendiğimiz misyon gereği- kendimizi önemsememiz, ahlâk, asâlet ve şahsiyetimize özen göstermemiz gerektiğine karar verdik. Bu okul, medrese geleneğimizden ve şu ân bu geleneği geliştirerek yüksek lisans programlarında uygulayan Harvard, Princeton, Stanford, Oxbiridge gibi üniversitelerin çalışma programlarından esinle kuruldu: Ben bütün arkadaşlarla birebir doğrudan ilgileniyorum. O yüzden okulun müdavimlerinin –şimdilik- sınırlı bir sayıda tutulmasını kararlaştırdık. Okul, farklı üniversitelerden özenle seçilmiş; dil sorununu halletmiş, Arapça'ya da yönelecek farklı fakültelerin öğrencilerinden oluşuyor. Çalışmalarımız, belli bir program dahilinde okuma, araştırma / atölye çalışması ve makale yazma programları şeklinde yürütülüyor: Önce her arkadaş, üç ay içinde bir makale hazırlıyor. Bu makaleler, sunulmadan iki hafta önce bütün arkadaşlara dağıtılıyor. Sunum zamanı geldiğinde, arkadaş metninin sunumunu yapıyor; önceden tayin ettiğimiz üç müzakereci arkadaş sunumu yapılan metni müzakere ediyor; sonra da herkes makaleyi tartışıyor. Sonunda makale yazan arkadaşa, makalesini pekiştirmesi için bir ay bir süre daha veriliyor. Makalenin son hali "ortak icâzet havuzu"na -tasnif edilerek- yerleştiriliyor. Bu makaleler daha sonra bizim çıkarmak üzere olduğumuz dergide yayımlanacak ve sonra da seçilerek kitaplaştırılacak. Bazı arkadaşlar makalelerini İngilizce yazıyorlar. Bunları uluslararası dergilerde yayımlayacağız. Üniversitelerde 15-20 yıl süresince birinci sınıf bir akademisyenin yapamadığını biz bu okulda en fazla beş yılda yapmayı tasarlıyoruz. Burada, İslâmî bir ilim, düşünce, kültür ve sanat geleneği ve pratiği geliştirme kaygısı güdüyoruz. Bu çabamız ilerde uluslararası bir akademiye dönüştürülecek. Üstad, artık müsterih olabilirsin! Yepyeni bir öncü kuşak geliyor! Gönül, Zihin ve Eylem "er"i, Allah yolunun divâneleri, pergelin bir ayağını sağlam ve muhkem bir şekilde buraya kilitleyen, diğer ayağıyla da tüm dünyalara, ufuklara ve kültürlere açılma özgüveni, cesareti ve aşkı ile yola koyulan, ufuk ve çığır açıcı bir açılım ve atılım gerçekleştirecek geleceğin öncü kuşakları geliyor! Dün olduğu gibi yarın da dünyanın dört bir yanında "ben varım ve buradayım" diyen öncü kuşaklar; yepyeni, asîl ve küresel bir medeniyet sıçramasının temellerini atmak üzere kolları sıvayacaklar! Artık müsterih olabilirsin üstad; çünkü "ebed bizim, elbet bizimdir"!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |