T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kurban Bayramını gerçek bayram yapabilmek...

Kurbanımızı ne yapacağız? Her yıl bu zamanlar, temel ibadetlerden biri olan 'kurban' konusu ülkemiz insanının zihnini işgal etmeye başlar: Nereden kaça alacak, nerede kime kestirecek ve derisini ne yapacak? Kendi haline bırakırsanız, kentin değişik yerlerine kurulan hijyenik olmaktan uzak satış mahallinden alacak, sokakta boğazlayacak ve deriyi de zebil edecektir. Bunların yerine, her haliyle 'ibadet' kavramına yakışan kolay ve temiz bir çevreyi arzulamasına rağmen...

Bayramın ilk gecesi tv ekranlarına, ikinci günü gazete manşetlerine doluşacak görüntüleri şimdiden tahmin etmek zor değil: İpini koparıp kaçan hayvanlar... Kasaplıktan habersiz tiplerin insafına bırakılanlar... Sokaklarda, çevre yolu kenarlarında uluorta kesilenler... İnsanı tutacak kadar yoğun kan manzaraları...

Bir başka görüntü de deri üzerindeki savaş olacak. Muhitlerinde kesilen kurbanların derilerinden mahallen yararlanmak isteyen vakıflar ile Türk Hava Kurumu (THK) arasında çıkacak sürtüşmelere, devletin memurları THK'dan yana müdahil olarak katılacak, kaçırılmak istenen derilere el konacak, bir çok kişi ise, herbiri ulusal değer sayılması gereken derileri –ya câhilliği yüzünden, ya da kasten– değersiz hale getirmenin bir yolunu bulacaktır.

Bu iki temel sorun yüzünden, yıllardan beri, ağız tadıyla bir Kurban Bayramı yaşayamıyoruz. Aslında sorunu çözmek sanıldığı kadar zor olmasa gerek.

Sorunun çözümü, derilerin mülkiyeti noktasında düğümleniyor. Kurban derilerinin mülkiyeti, hukukî açıdan, ibadeti yerine getirmeye niyetlenip parasını sayarak hayvanı satın almış kişinin üzerinde olması gerekiyor. Oysa, tek adreste toplanmak istenmesi, bunun zoralım yoluyla gerçekleştirilmesi, devletin, derileri kamu mülkü saydığını düşündürüyor. Belki de, ibadetler devletin bir birimi olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ilgi alanında kabul edildiği için...

Kurban derisinin kurban ibadetini yerine getiren kişinin mülkü olduğunu kabul etmekle sorunun çözümü yolunda ilk adımı atmış olacağız. Derinin sahibi, onu, istediği kişi, kurum ve kuruluşa vermeye de yetkilidir. Herkes mülkü olan 'şey'de istediği tasarrufta bulunabilir. Kimi, havacılık alanında yaptığı çalışmaları tasvip ettiği için THK'na bırakabildiği gibi, kimi muhitine hizmet eden bir vakfa da bağışta bulunabilir. Daha doğru olan, derilerin, gönüllü katkı yoluyla, devletin hayır hizmetlerine bağışlanmasıdır. Fakir-fukaraya yardımda bulunan birimleri yok mu devletin?

Devletin fakir fukaraya yardım amacıyla oluşturduğu birim, bu yıl, kurumlar ve vakıflarla işbirliği halinde, vatandaşın kurban derilerini toplayabilir. Ancak, oradan elde edilecek gelirin yarısını, kurban ibadetinin daha hijyenik, daha uygar bir ortamda yerine getirilmesini sağlayacak altyapı hizmetine ayırmak şartıyla... Bir dahaki kurbanımızı, her muhitte oluşturulacak (bazı yerlerde zaten varolan) özel mekânlarda kesebilmemizi sağlamak, değerlendirsin diye derilerimizi kendisine teslim edeceğimiz devletin görevidir.

Sözün özü şu: Başbakanlığa bağlı Sosyal Yardımlaşma Fonu, bu yıl, kurban derilerini toplama işini, Diyanet İşleri Başkanlığı, THK ve mahalli vakıfların yardımıyla üstlenmeli, elde edilecek gelirin yarısını amacına uygun kullanırken, diğer yarısını gelecek yılın kurban altyapısı için harcamalıdır. Her mahalle ve köyde, Kurban Bayramında devreye sokulan tertemiz birer kesim-yeri oluşturmak, ehliyetli kasapları görevlendirmek herhalde çok zor olmasa gerek...

"Vahşet" olarak tanımlanacak manzaraları, kurban derisi üzerine çekişmeleri bu yıl da görmek, yaşamak istemiyoruz; ancak hiç değilse gelecek yıl, yepyeni bir kurban ibadeti anlayışının devreye girdiği yıl olmalı.


3 Şubat 2003
Pazartesi
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED