İşte bakın: Kıbrıs meselesine tarihî bir noktadan baktıkça, karşımıza, 30 yıl öncesinden öteye gitmeyen bir "kafa" ile karşılaşırız.

ABD'nin Irak'ı "işgal planları" da öyle...

İngiltere, Kuveyt'i işgalle, "neft/petrol" üzerindeki hesapları, Kutû'l-Amare'de "hezimet"le sonuçlaşmış olsa bile, sonuçta, "Cemiyet-i Akvam" ile, Türkiye, Kerkük ve Musul üzerindeki altı asırlık haklarından vazgeçmiş oldu.

Bunun üzerinde cereyan eden son asır olayları'nı Babanzade İsmail Hakkı Bey'in "Irak Mektubları" adlı, Tanin'deki yazılarından derlenen kitabına bakarsanız, bizim o topraklarda ne için var olduk veya oraları ne için koruduk, konusunda açıklayıcı ve hak arayışı doneleri bulmak mümkün...

Bu durum böyle iken, işi savsaklayıp, ABD'nin amaline hizmet eder bir Türkiye politikası çıkıyor karşımıza...

Asırlık Budist heykeline bomba atmış diye, Taliban yönetimi'ni suçlu ittihaz ederek, koca bir Afganistan'ı yerle bir edenler; şimdi de, Irak'ta Saddam yönetimi'ni bahane ederek, Basra'yı, Samarra'yı, Necefü'l-Eşref'i, Bağdat'ı, hasılı "Sevad-ı Irak" denen coğrafyayı yerle bir edecek kuşatmayı sürdürüyor.

Hem de karadan, denizden ve havadan... Binlerce askeri ile...

Geçmişte de, (1910'larda) İngiltere aynı şeyi yapmıştı: (Tabii ki şimdi o İngiltere, ABD'nin yanında olacak!)

"Kendilerine tecavüz edilen, malları yağma edilen aşiretler Osmanlı bayrağı altında toplanmış kimseler olduğu gibi, tecavüzü yapan kimselerin de bayrağı Osmanlı'dır. (Yalnız şimdiye kadar Kuveyt'te üç yıldızlı Osmanlı bayrağı dalgalanmakta iken sonradan bir yıldızlı bayrağı kullanmaya başlamışlardır. Mübarek üç yıldız kullanmasını yıldıza ve Osmanlılığa aşırı sevgisine atf ediyormuş.) Şu halde devletin vazifesi mazlumun hakkını zalimden almak, asayiş ve inzibatı bozan tarafı cezalandırmaktır. Şimdi İngiltere Hükümeti'nin şu andaki durumuna nazaran bu vazifeleri icra hususunda kolumuz kanadımızın bağlı durması insaf eseri midir, sorarız? Kuveyt farz-ı muhal kendi toprağımız dahi olmasa bile hangi hükümet vardır ki komşusu olan diğer hükümetin kendi arazisine 16.000 asker sevk etmesine, iki de bir vatandaşlarının hayvan, mal ve davarlarını gasb ve yağma etmesine meydan versin? İngiltere hükümeti bizim arazimizde tedip hakkımızı men edecek bir tavır aldığı halde acaba kendisi kendi arazisinde veya komşusu olan bir yerde böyle tecavüzlere göz yumabilir mi? Kuveyt, İngiltere'nin yeri değildir ki -inşaallah ebediyyen de olamaz- Şeyhin cezalandırılmasını İngiltere'den rica edelim!" (Irak Mektubları, sh: 235-236, Kanaat Matbaası, 1329)

Meşrutiyet döneminin Maarıf Nazırları'ndan Babanzade İsmail Hakkı Bey'in sorduğu bu soruları, şimdikilere de soralım. Yalnız bir farkla: "İngiltere" yerine "ABD"yi koyup, öylece okuyalım, Babanzade'nin yorumlarını!...

Bu sorular ABD'ye soruldukça, karşımıza bir de Küba sorunu çıkar.

ABD, Irak'taki yönetimi kendi güvenliği için tehlikeli görürken Kastro'nun Kübası'nın bir "Havana purosu" gibi, ağzına saplandığını fark etmez mi?

Bütün mesele, Musul ve Kerkük petrolleri...

Türkiye'nin böyle bir meselesi yoksa, hiç olmazsa, şu Fırat ve Dicle'nin sularına sahip çıksın!..

"Sevad-ı Irak"taki hayat damarları, petrolden önce vardı ve bütün uygarlıklar (Sümer-Akat-Elam-Asur vs) hepsi bu iki nehirden hayat bulmuştu!

Demek ki insanlar petrolsuz yaşayabilir, ama susuz yaşayamaz!..

Sadece insanlar mı?

Hayvanlar, canlılar ve nebadat bile, hayatlarını devam ettirmek için suya muhtaçdırlar. Su olmadıkça, ne toprak ve ne de canlılar bir işe yarayabilir!..

Acaba ABD, petrol yataklarını boşaltıp, suların yeryüzü küresinin dibine çekilmesini mi istiyor? Böyle bir dünyada hayat olmaz, hayat olmayan yerde de, ABD'ye gün doğmaz.

Yeni bir asra girdiğimiz bu yıllarda, ABD'ye, acaba "Karanlıklar Prensi" rolünü mü verdiler, diye sormaktan kendimizi alamıyoruz!..

SADIK ALBAYRAK

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu