|
|
Barışa hâlâ şans var
Irak'a savaş konusunda gelişmeler hızlandı. BM denetçilerinin raporunu, "Saddam silâhlı ve işbirliği yapmıyor" biçiminde okuyan ABD bölgeye yığınağını artırdı. Savaş patladığı takdirde, Türkiye'nin de, kendini bu hengâmenin dışında tutamayacağı anlaşılıyor. Son MGK'dan çıkan tavsiye kararı, özellikle Kuzey Irak'ta işlerin sarpa sarmasından askerlerin duyduğu endişeyi yansıtıyor. Önümüzdeki iki hafta içerisinde durumu değiştirecek yeni gelişmeler ortaya çıkmadığı takdirde, ABD orduları, Irak'ın üzerine ölüm yağdıracak... Hızlanan gelişmeler tabloyu daha berraklaştırdı, ama gerçeği değiştirmedi: ABD'nin hazırlandığı, 'haksız' ve 'adaletsiz' olduğu kadar sonuçları itibariyle en çok Türkiye'yi zora sokacak bir savaş... ABD'yi bu bölgeye getirmemek, Türkiye'yi sıçrama tahtası haline dönüştürmemek, Washington'un emperyal düşlerini boşa çıkartmak gerekiyor. Bu bakımdan, önümüzdeki iki haftayı, hükümetin, savaş tehdidini uzaklaştırmak için verimli biçimde kullanması şart. Bazıları, Türkiye'nin şu ana kadar sarf ettiği çabaları, 'akıntıya kürek' olarak görüyor; oysa, Başbakan Abdullah Gül'ün temaslarının dünya kamuoyu eğilimlerini etkilediği meydanda. Bugün, bir ay öncesinden daha az sayıda Amerikalı, İngiliz, İtalyan, İspanyol savaştan yana; "Barışa şans tanınsın" diyenlerin oranı, 'Gül inisiyatifi' sonrasında, her zamankinden daha yükseğe çıktı. ABD, baskılarla Avrupa Birliği'ni bölmeyi başardı, ama sadece sekiz ülkeyi yanına çekebildi. Türkiye'nin işbirliği için şart koşmaya devam ettiği BM Güvenlik Konseyi'nden kararı 'oybirliği' ile veya 'vetosuz' çıkarmak çok zor görünüyor... Bu arka-plan, Türkiye için, uygun bir manevra alanı teşkil ediyor. Bölgenin ihtilâfa taraf beş ülkesinden aldığı destek misyonunu, Başbakan Gül, BM Güvenlik Konseyi'nin bazı üyeleriyle görüşerek sürdürebilir. İngiltere, Tony Blair yüzünden, 'umutsuz vaka' görüntüsünü sürdürüyor; buna karşılık 'veto' yetkili Fransa ile bu yılbaşında Güvenlik Konseyi üyeliğini devralan Almanya tereddüdü devam eden ülkeler... Rusya ve Çin, duruma göre, bir gevşeyip bir geriliyorlar... Savaşı engelleme için diplomatik manevralara hâlâ ihtiyaç var... Washington'un kararlılığı ve Türkiye'nin savaşın dışında kalamayacağı anlaşıldığına göre, ABD'nin baştan beri savunageldiği 'caydırıcı' manzara ortada bugün. Bu, Ankara'ya, Bağdat üzerinde diplomatik açıdan yoğunlaşma fırsatı sağlıyor. Körfez Krizi döneminden biliyoruz: Saddam Hüseyin ve etrafındakiler, savaş tehdidini, 'blöf' olarak görme temâyülündeler... Bugün de durum değişmiş değil; 1991'deki kadar bile savunma gücü kalmadığı halde, Bağdat yönetimi, ölüm kusmaya hazır savaş makinasının gazabının önüne geçmek veya zararını azaltmak için fazla bir çaba göstermiyor. Bu defa da kaybeden, maalesef, yine Irak halkı olacak... Türkiye'nin görev duygusunu bilemesi gereken bir gerçek de bu işte. Irak halkı da, azgınların niyetini hafife alan duygusuz yöneticileri yüzünden, bölgenin diğer ülkelerinin ilgi alanına giriyor. Türkiye, önümüzdeki iki haftayı, savaş tehdidini ortadan kaldırmaya yarayacak çabalarını, biraz da bu yüzden, yoğunlaştırmak zorunda... Bunun için, bölgedeki diğer müttefikleriyle birlikte, Bağdat yönetimi üzerinde baskı uygulamaktan kaçınmamalıdır. Bu amaçla üstlenilecek her risk, savaşla karşılaştırıldığında, önemsiz kalacaktır çünkü. Önümüzdeki iki hafta, yalnız iç siyasette değil uluslararası politikada da, uzun bir süredir. Halkının neredeyse bütünü savaş istemeyen, sivil yöneticileri 'ihtilâfların barışçı yollarla çözümü' ilkesini içtenlikle savunan Türkiye, bu iki haftayı, bir yandan Irak'ı hedef olmaktan çıkaracak gelişmeleri sağlamaya yönelik çabalarla, diğer yandan da savaş tehdidini uzaklaştıracak temaslarla değerlendirmelidir. Türkiye, bunu yapabilecek güce ve itibara sahiptir. Savaşı önleme ihtimalinin en yüksek olduğu son iki haftaya girildi; ondan sonrasında kritik günler başlayacak...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |