|
|
Bir çok kişinin sabah kalkar kalkmaz ilk baktığı nesnedir o. İnsanın kendisiyle hesaplaştığı, konuştuğu, hüznünü ve sevincini paylaştığı bir cam parçasıdır. Evde, iş yerinde, kuaförde ve heryerde rastlayabileceğiniz bir dosttur. Kırılırsa uğursuzluk getireceğine inanılandır; aynadır. Fazla bakıldığında da ya çok güzel ya da çok çirkin olduğumuza inandırıp bizi paranoyakça düşüncelere iten bir eşyadır. Peki aynaya bir iki gün de olsa hiç bakmadığınız oldu mu? Yüzünüzü hiç tanımadan, neye benzediğinizi bilmeden bir ömür geçirmeyi hayal edebiliyor musunuz peki? Gerçi, ayna da bizi olduğumuz gibi aynen göstermiyor. Kendisine yansıyan görüntünün yalnızca yüzde 85'ini yansıtabiliyor, gerisini soğuruyor; ama yine de suya ya da bir metal parçasına bakmaktan yüzlerce kat daha iyi. Fatih, kendisini asla net göremedi 17. yüzyıla kadar insanlar kendilerini, parlatmaya çalıştıkları metallere bakarak bulanık bir şekilde tanıyorlardı. Yani Fatih Sultan Mehmet 1453'te İstanbul'u fethettiğinde, gözlerindeki zafer sevincini ve yüzündeki gururunu görememiştir. Bu yüzden belki resmini yaptırmaya karar vermişti. Aynasız dönemlerin aynasıydı belki ressamlar da. İnsanların kendilerini net görebildikleri tek yerdi yetenekli bir ressamın fırçasının değdiği tablo. 17. yüzyıldan sonra ayna niyetine kullanılan metaller yerlerini, biraz daha iyi görüntü veren, bir yüzü çok ince metal katmanıyla kaplanmış cam levhalara bıraktılar. Milattan önceki zamanlarda da Mısırlılar, Etrüskler, Yunanlılar ve Romalıların bronz el aynaları kullandığı bilinmektedir. VENEDİKLİLERİN GİZİYDİ Yakın bir zamana kadar ise, bulanık görüntülerle geçen binlerce yıldan sonra aynaya kavuşmuş olan insan için ayna yapımı, sihirli bir zanaatti. Çok az kişi tarafıdan biliniyor ve uygulanıyordu. Günümüzden yalnızca üç yüzyıl öncesine kadar Venedik Cumhuriyeti, Avrupa'da cam eşya, özellikle de ayna yapımının gizine sahip tek ülkeydi. Venedikliler bu sırrı, büyük bir özenle saklıyorlardı. Ayna ve cam eşya fabrikalarını Murano adasında kurmuşlardı ve bu adaya camcı ustalarından başkasının girmesine izin vermiyorlardı. Bu sırrı Fransızlar, adadan zorla kaçırdıkları dört usta sayesinde öğrendiler ve bundan sonra ayna yapımı bir giz olmaktan çıkmaya başladı. 19. YÜZYIL NETLEŞTİRDİ
Venediklilerin kullandığı yöntem, 19. yüzyılda yerini yeni bir yönteme bıraktı. Alman kimyacı Justus von Liebig (1803-1873), camın üzerine bir çözeltiyle gümüş kaplama yöntemini bulmuş ve bu yöntem günümüzde bile günlük amaçlar için kullanılan aynaların üretiminde uygulanmaya başlanmıştır. Bilimsel çalışmalarda kullanılan aynalarda ise, camın ışığın bir bölümünü soğurmasını önlemek amacıyla ön yüzler de gümüşlenir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |