|
|
PKK-KADEK, Türkiye'yi ne derece ilgilendiriyor? Muhakkak ki çooook ilgilendiriyor. Baksanıza, son MGK toplantısı sonrasında da açıklandığı gibi, Türkiye'nin Kuzey Irak'a askeri müdahalesi söz konusu olduğunda de bu sorun merkezdeydi. Türkiye'nin onbinlerce insanının hayatına, milyarlarca dolar birikiminin yok olmasına neden olan 15 yılına damgasını vurmuş olan bir örgüte ilgisiz kalması mümkün mü zaten? Peki bu örgüt şimdi aklından neler geçiriyor? Mesela Irak savaşını nasıl yorumluyor, Kuzey Irak'ta kurulması muhtemel federe Kürt Devleti'ni nasıl değerlendiriyor, kendisini nereye yerleştiriyor? Türkiye'deki gazete okurları ve televizyon izleyicilerınin çok büyük bir bölümü bu soruların cevaplarını bilmiyor. Yani özetle, "Türk medyası" bu alana hiç girmiyor. Bu konulara ilişkin medyada yer alan bilgiler, resmi açıklamalardan ibaret... Oysa Türkiye'de diğerleri gibi gazete bayilerinde ve bakkallarda satılan Özgür Gündem adlı bir gazete var. Benzerleri gibi satışı serbest, legal bir yayın. Orda burda çıkan haberlere göre bu gazete 7 bin civarında, yani çok az satıyor. Bence bu gazetenin en önemli özelliği, başka yerde karşılaşmadığınız bilgileri okurlarına sağlaması. Biraz önce sıraladığımız soruları hatırlayın; merak edenler için bu soruların cevabı bu gazetede var. Biz pek çok gazete gibi Özgür Gündem'e de göz atıyoruz. Gazetenin bazı sayıları özellikle önemli. "Önemli", çünkü hakkında ne düşünürseniz düşünün ülkenin "bir gerçeği"ni tanıyabilmek için o kadar çok malzeme barındırıyor ki, anlatılamaz... Mesela "PKK-KADEK Genel Başkanı Abdullah Öcalan"ın doğum gününe rastlayan dünkü sayı. "Anlamak" isteyenlar için inanılmaz derece zengin bir sayı. Biz bu sayıyı da dikkatle inceledik; "Apocu felsefe" diye bir felsefenin olduğunu, kimi okurların "Öcalan insanlık için peygambersel bir duruştur" diye düşündüklerini, "kadın için özgürleşmenin adı"nın yine o olduğunu vs. hep bu sayıdan öğrendik... Unutmayın; altını çizdiğimiz asıl mesele "anlamaya çalışmak"tan ibaret... Çok önemli değil mi? Her şeyin başı "anlamak" değil mi? Özgür Gündem'de arada bir "ulusçuluk" gibi sorunların kavramsal çerçevede tartışıldığına da tanık oluyoruz. "Alman ve Fransız türü ulusçuluk" nedir? Kürtler'in uluşçuluk anlayışı bunlardan hangisine yakındır? Kuzey Irak'taki Kürtler'in ve KADEK'in ulusçuluk anlayışları arasındaki farklar nelerdir? Böyle pek çok sorun.... Özgür Gündem'in 12 Nisan 2003 tarihli sayısı da, barındırdığı bilgiler açısından zengin bir sayıydı, çünkü Abdullah Öcalan uzun bir zaman sonra Irak savaşı, Kuzey Irak'taki Kürt yönetimi, Kürt milliyetçiliği gibi konularda görüşünü açıklıyordu. Unutmayın; beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz o sizin karar verebileceğiniz bir husus... Ama herşeyden önce "öğrenmek" ve "anlamak" gerekmiyor mu? Tahmin edebileceğiniz gibi uzun bir açıklama... Ve tabii "sosyalist" bir temele oturtulmaya çalışılan bir açıklama... Yerimiz bu açıklamadan uzun alıntılar yapmaya müsait olmadığı için, son günlerin belki de en önemli sorununa ilişkin faslı aktarmakla yetineceğiz. Devamını merak edenler Özgür Gündem'in söz konusu sayısını bulup kendileri devam edebilirler! Öcalan, "Ortadoğu'da Kürdistan sorunu" hakkında şöyle diyor: "Ortadoğu'da, Kürdistan sorununda Kürtlerin önünde iki yol var. Birincisi; milliyetçi çıkmaz yol. (Ki Kuzey Irak'ta bu deneniyor.) Sadece orada değil, bir de çok eski sağ ve sol çizgi bunu temsil ediyor. Bu çizgi emperyalizm tarafından destekleniyor, fakat sonuç çıkmazdır. Diğeri demokratik çıkış ve çözüm yoludur. Hedefi devlet kurmak değil, genelde Kürdistan'ın dahil olduğu ülkelerde demokratik çözümü isteyen çizgidir. " Ayrıca hatırlatalım ki, Özgür Gündem'in Öcalan'ın görüşlerine yer verdiği sayfasının manşeti "Abdullah Öcalan: Milli devlet bitti" şeklinde. İşte böyle.... Bakın hiç değilse -ve az da olsa- birkaç bilgi aktarmış olduk... Seversiniz sevmezsiniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz, gülersiniz öfkelenirsiniz, duvara asar ya da yırtıp atarsınız, inanırsınız inanmazsınız, (...) bütün bunlar tabii ki sizin bileceğiniz şeyler... Ama tabii ki herşeyden önce "haberdar olmak".... İşte böyle.... Ortada içi bayağı bilgi dolu bir gazete var (unutmayın legal bir yayın bu) ama nedense medya dünyasından hiç kimse alıp bakmıyor.... Bakmadıkları için bu iş de bize düştü! (K.B.)
En güzel 'embedded gazetecilik' eleştirisi…
O güzel başlık, Hürriyet Pazar'ın birinci sayfasında çıktı karşımıza: "AİLESİNİ ARAYAN IRAKLIYA İLİŞTİRİLMİŞ GAZETECİ SEBATİ KARAKURT BAĞDAT'TAN YAZIYOR…" Haberin spotu: "Bu savaş, gazetecilik literatürüne yeni bir kavram kazandırdı: Embedded (İliştirilmiş) Gazeteci. Bu, koalisyon kuvvetleriyle birlikte hareket eden onaylı gazeteci demek. Sebati Karakurt ise kendi iradesiyle bir Iraklıya ilişti…" Hürriyet muhabiri Sebati Karakurt'un "iliştiği" Iraklıyla yaşadığı hikâyeyi de merak etmişsinizdir… Karakurt, Ürdün'den yürüyerek girdiği Irak'ta karşılaşıyor kamyoncu Saab Tahar'la… Saab, savaştan once iş için gittiği Ürdün'den bir daha geri dönememiş… Gazeteci, amaçlarının aynı olduğunu anlayınca "Iraklı"ya ilişmeye karar veriyor. İki arkadaş "Saab'ın kamyonetiyle Bağdat'a doğru uzun ve tehlikeli bir çöl yolculuğu yaptılar. Çatışmaların içine düştüler. Fedailer silah doğrulttu. (…) 10 Nisan'da dış mahallelerine vardıklarında Bağdat'ın düştüğünden haberleri yoktu." Bombaların altında günlerdir inleyen bir şehirde bıraktığı karısını ve üç oğlunu sağ salim bulabilecek midir Saab? Evet, bulacaktır. Gazeteci, kamerasıyla Saab'ın karısı Yüşra ve oğulları Rami, Faruk ve Bekir ile "yumak" oluşlarını da saptadıktan sonra ayrılır "iliştiği" Iraklıdan; Bağdat'ın merkezine doğru sürdürür yolculuğunu… (A.G.)
Geçen haftanın en müthiş haberi
Bildiğiniz gibi geçen hafta gazeteler ağızlarına kadar birbirinden ilginç haberlerle doluydu. Ancak biz bolluk içinde şu haberi "Haftanın en müthiş haberi" nişanıyla apayrı bir yere koyuyoruz: "Yumurtacı köylüler avukat peşinde / Şanlıurfa merkez Dağyanı köyüne bağlı Büyük Mürdesi mezrasına düşen Tomahawk füze parçalarını İncinlik'e götürmek için gelen ABD'lilere yumurta ve taş attıkları gerekçesiyle haklarında dava açılan 14 kişi, Şanlıurfa Barosu'ndan avukat istedi. Baro Başkanı Ferda Güllüoğlu köylülerin taleplerinin karşılanacağını ve baronun üzerine düşeni yapacağını kaydetti." Habere bir de fotoğraf eşlik ediyordu. "Yumurtacı köylüler"den ikisini baro başkanı ile görüşmekte... Bizce bu haber dağıtıma sokulsa, yabancı basın tarafından o dakika satın alınabilirdi; akıl edildi mi bilmiyoruz... Nasıl satın alınmaz? Eloğlunun ülkesinde cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar başlarına yumurta yediklerinde kimsenin kılı kıpırdamazken, bizde bahçesine füze düştüğü için Amerikalı'nın jipine yumurta yağdıranların haklarında o saat dava açılıyor....
Füze atana yumurta, yumurta atana ceza davası; ne güzel memleket... (K.B.)
Nurcan Akad o haberi görmesin!
Akşam'dan bir haftasonu haberi: "KADINLARIN EZİLDİĞİ İDDİASI ÇÜRÜTÜLDÜ…" Pozitif bilimlerde bile kesin iddiaların öne sürülemediği bir dünyada şu başlığı atanların cesaretine hayran olmamak mümkün mü? Demek "kadınların ezildiği iddiası çürütülmüş" ha? Yani bundan sonra hiç kimse kalkıp böyle bir "iddia" öne süremeyecek öyle mi? Habere bakılırsa öyle… Bakalım kim, nasıl çürütmüş bu iddiayı… Haberin girişinden, "İlk defa Adem ile Havva arasında başladığına inanılan 'Bir cinsiyetin, diğer cinsiyete üstünlük sağladığı' savının, birbirinden bağımsız araştırmalar yapan iki bilim adamı tarafından doğrulanmadığını" öğreniyoruz. Gazete, bilim adamlarının gerekçelerini de sıralamış. Bunların birkaçı şöyle: "Savaşlara katılan kadın sayısı az… Felaket ve diğer tehlikeli durumlarda 'Önce çocuklar ve kadınlar' denir (Titanic faciasında, hayatta kalanların yüzde 80'i kadındı… Çocuk terbiyesinde kızlar, erkeklere oranla daha az dayak yiyor… Kadın şiddetinin kurbanı olan erkek onurunu kaybederken, kadın tarafı duygusal destek kazanıyor…" İki "bilim adamı"nın, bunları sıraladıktan sonra "iddiayı çürüttük" diye ortaya çıktıklarını hiç sanmıyoruz… Olsa olsa tartışmaya yeni bir boyut getirdiklerini öne sürüyorlardır… Bir tahminimizi daha söyleyelim: Bizce bu haber gazetenin genel yayın yönetmeninin olmadığı bir gün sızmıştır o sayfaya… Valla Nurcan Akad görmesin o haberi… (A.G.) 'Rummy' de nereden çıktı?
Hürriyet'teki "Yağma özgürlüktür" başlıklı haber şu cümleyle başlıyor: "ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld (Rummy), başta başkent Bağdat'ta olmak üzere Irak'ta yaşanan talanı 'suç işlemek özgürlüktür' diyerek savundu…" Haberin bundan sonrasında, Rumsfeld için parantez içinde verilen "Rummy" kısaltması esas alınmış. "Rummy" aşağı, "Rummy" yukarı… Mesela: "Bir gazetecinin, 'Bağdat'ta yaşananları kaos ve asayişsizlik diye tanımlamak yanlış mı' şeklindeki sorusuna, 'kesinlikle' yanıtını veren Rummy, Irak'ın kurtarılan bir ülke olduğunu söyledi. Rummy, şunları söyledi:" İşte böyle gidiyor… Şimdi nedir bu? Hürriyet'çiler ABD'li yöneticilerle samimiyeti bu kadar ilerletmiş olamayacağına göre geriye bir ihtimal kalıyor: Tam tersine, Hürriyet Rumsfeld'in bu sözlerini patavatsızlık olarak değerlendiriyor ve onu ciddiye almadığını ima ediyor… Söylemeye gerek yok: Bir gazete, sözlerini alıntıladığı bir siyasetçi hakkında ne düşünürse düşünsün, onu lakabıyla falan nitelemesi olacak şey değil… Peki, bütün bunlar olamayacağına göre ne? Umarız bir Hürriyet okuru takılır bu habere, sorar Okur Temsilcisi'ne de biz de böylece aydınlanırız. Önümüzdeki Pazartesi Hürriyet'i "Okur Temsilcisi" sayfasından okumaya başlayacağız… İnanın "Rummy"nin nasıl o habere yerleştiğini çok merak ediyoruz… (A.G.)
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |