AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Ruhlarınızdan ecza yapabilir misiniz?

Ali İsmail'i gördüm; Bağdat'ın yıkık dökük bir hastane odasında, yanmış, kararmış minicik gövdesine acıları hafiflesin diye beyaz merhemler sürülmüş, yatıyor. Başına gelebilecek küçük zararlardan korusun diye, üzerindeki örtüler yanık tenine değip de acıtmasın canını diye, metal bir kafesle korunuyor. Başı da yaralanmış, sarılı. Daha 12 yaşında. Öyle mahzun, öyle kırılmış, öyle incitilmiş ki! İki kolu omuzuna yakın yerlerden kesilmiş. Esmer bir Yunan heykeli gibi.

Gece uykusunda, evlerinin tepesine düşen hain bir bomba hamile annesini, babasını, erkek kardeşini ve iki kolunu almış ondan.

Kimsesiz. Günahsız. Usul usul yaşlar dökülüyor gözlerinden.

"Doktor olmak istiyordum" diyor, "Ama ellerim yok, nasıl doktor olacağım." "Kollarımı geri almama yardım edebilir misiniz?" diye soruyor gazetecilere; "Sizce doktorlar bana bir çift el yapabilir mi?"

Ona şimdi ne denebilir, ne diyebiliriz?

Kalabalık sözler arasından hangilerini seçip de söyleyebiliriz? Ruhumuzdan bir ecza yapıp sürebilir miyiz yaralarına?

İki kolunu geri verebilir miyiz? Annesinin alnını okşayan elini, babasının bir dağ sandığı göğsünü, kardeşiyle oynadığı oyunların bir benzerini, doğmamış kardeşi için kurduğu düşleri, zamana ayarlı heyecanlarını geri verebilir miyiz? Ona yeniden sarışın uykular sunabilir miyiz? Kara gözlerinin ardındaki o yaman fırtınayı nasıl dindirebiliriz?

Uzaktan tanıklıklar çağının yüreği ağzında insanları! Söyleyin şimdi kim, ne yapabilir Ali İsmail için.

B52'ler ölüm taşıyan yükleriyle havalanıp da Bağdat'a ulaşıncaya kadar geçen zamanı, çaresizlik içinde saat tutarak, nefesimizi tutarak beklemedik mi?

Ne kadar sakınmış olursak olalım, üzerimize sıçramadı mı onun da kanı? Sakınmak ihanetin diğer adı değil midir? Adi suçları perdelemek için yapılan her çağcıl söylevde öfkemiz kabardı, dişlerimiz kenetlendi belki birbirine ama, erebildi mi oraya ellerimiz?

Düşen her bombayla birlikte seslerimiz, ruhlarımız buruşturulup atılmadı mı bir kenara? Bu yüzden değil mi şimdi bu iç burkuntusu?

Nasıl bir özür bulacağız yaşadıklarımıza, nasıl bir karşılık hazırlayacağız tanık olduklarımıza?

Gözlerimizi kapatıp da, tam serin uykulara dalacakken Ali İsmail gelirse gözümün önüne, nasıl susturacağımız içimizin sesini?

Onu nasıl iyileştireceğiz söyleyin, kendimizi nasıl iyileştireceğiz?


12 Nisan 2003
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED