|
|
Hareketli toplum yoksul düşmez
Toplum su gibi, kaynağından denize doğru akar. Nasıl sular yokuş yukarı akmazsa, toplumlar da gelişmiş bir coğrafyadan gelişmemiş bir coğrafyaya gitmez. Bunun için, Türkler bütün tarihleri boyunca, sürekli olarak, verimsiz topraklardan verimli topraklara doğru gitmiş. Yüzyıllar içinde değişmeden uygulanan bu strateji onları canlı kıldığı gibi, farklı kültürlerle de bir arada yaşamaya zorlamış. Tabiatta sudan daha hareketli ve ondan daha güçlü, başka bir kaynak yoktur. Dünyada canlı ve cansız her varlık, denizin dalgaları karşısında kayaların erimesinde olduğu gibi, sulara karşı uzun süre direnemez. Ayrıca hiçbir canlı susuz varlığını sürdüremez. Bu yüzden, su bütün canlıların hayat kaynağıdır. Buna karşılık, akmayan su da olsa kirlenir. Göl denizden, az su çok sudan daha hızlı bozulur. Hareketsiz toplumlar da, hareketsiz sular gibi, zaman içinde paslanır. Geçen hafta sonu Kültür Ocağı Vakfı'nın Süleymaniye'deki merkezinde "Küreselleşme ve Türkiye'nin Geleceği"ni konuştuk. KOCAV, Dr. Ali Ürey'in başkanlığında, Türkiye'nin önde gelen aydın ve akademisyenleriyle kültür, tarih ve sanatına yabancılaşmamış gençlerin buluştuğu, geçmişten geleceğe bir nehir gibi akan Anadolu insanının misyon ve vizyonunun tartışıldığı bir platform ev sahipliği yapıyor. Doç. Dr. Mustafa Delican'ın yönettiği toplantıda globalleşmenin Türk toplumu üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini kalabalık bir dinleyici grubunun da katkılarıyla değerlendirdik. Globalleşmenin bugüne kadar hem Doğu hem de Batı'da değişik tanımları yapıldı. İster yanında, isterse karşısında olunsun, globalleşme, bütün kıtaları etkileyen bir süreç. Hiçbir ülkenin bu sürecin dışında kalması mümkün değildir. Globalleşme başta Türkiye olmak üzere, Avrasya eksenindeki bütün ülkeleri kuşatan sınırları kaldırdı. Anadolu'da doğup büyüyen bir gencin önünde, Almatı'dan Saraybosna'ya kadar hiçbir engel kalmadı. Artık Buhara'da doğan biri liseyi Bakü'de üniversiteyi İstanbul'da bitirip Tiran'daki bir okulda da öğretmenlik yapabilir. Türkiye'de doksanlı yıllardaki gelişmelerden önce, kimsenin böylesine geniş ve zengin bir Türk dünyasından haberi yoktu. Globalleşme Türkiye'ye Türkiye'nin dışında da Türkiyeler olduğunu gösterdi. Toplumların, nehirlerin üzerine kurulan barajlarla akmalarının durdurulması gibi, gümrük duvarlarıyla, komşu ülkelerle ekonomik sosyal ve kültürel alışverişlerinin önlenmesi, onların hareketliliklerini büyük ölçüde yok ediyor. Hareket yeteneğini yitiren toplumların üretim güçlerini büyütmesi beklenemez. Çünkü toplumlar içine kapandıkça, ülkeye "yarışma" kültüründen daha çok "çatışma" kültürü egemen olur. Türklerin yeniden Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi, geçmişten geleceğe akan bir ırmağa dönüşmesi için, mesleği ve yaşı ne olursa olsun, herkesin bütün dünyayı bir "Kızılelma" olarak görmesi gerekir. Osmanlı diasporasıyla kucaklaşamayan bir Türkiye, globalleşen dünyada Anadolu'daki varlığını güvence altına alamaz. Ava çıkmayan bir ülke, başka ülkelere av olur.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |