|
|
Tuncer Kılınç ne dediğini biliyor mu?
Meğer ne çok dolmuş; konuştukça açılıyor, açıldıkça konuşuyor... Garipsediğim şey, elbette Orgeneral Tuncer Kılınç'ın konuşması değil; bunda garipsenecek bir şey de yok mevcut şerait gözetildiğinde. Gerçi yasalar, bürokratlara siyasi konularda konuşma yasağı getiriyor ama, bunun bir "bağlayıcılığı" yok; olmadığı geçmiş deneylerde görüldü. Herkes konuşuyor, herkes değerli görüşlerini kamuoyuyla paylaşıyor. Kılınç da konuşacak. Hep konuşmalı bence. Başkalarında "suç" olmayan şey, Tuncer Kılınç'ta da "suç" sayılmamalı. Ama sorun şurada: Tuncer Kılınç ne diyor? Daha doğrusu, ne dediğini biliyor mu? Şu sözler mesela: "Bizim Türkiye'deki en yanlış politikamız 'dar para politikası'dır. Bizim elimizde olsa, beyaz kağıdı alıp Türk parasını basarız. Piyasaya bol miktarda para süreriz, Darphane'yi yirmi dört saat çalıştırırız." Bu kadar basit mi? Hadi diğer konulardaki açıklamasını dil sürçmesi kabul edelim. Mesela, Öcalan'ı asmayarak cezalandırdığımızı, onu cezaevinde çok kötü şartlarda yaşattığımızı, halinin perişan olduğunu filan söylüyordu. Ayrıca İslam'da hacı-hoca yoktu. Mezhepler gereksizdi. Başörtüsü dinin emri değildi. Cemevleri bölücülük yapıyordu. Bitmedi... Dünyanın hiçbir yerinde rastlamadığı yobazlığa Brüksel'de rastlamıştı; bayanların pantolon üzerine etek giydiği tek yer Brüksel'di. 33 bin insanımızı Avrupa öldürmüş, PKK terör örgütünü Avrupa kurdurmuştu. Zaten boşuna uğraşıyorduk, Avrupa bizi almayacaktı. Hele, açıklamasının son bölümü gerçekten dehşet vericiydi: "Burada kapalı ortamda konuşuyoruz. Duydum ki içinizde az da olsa basın mensubu varmış; sizi dışarı çıkarmıyorum, ama konuşulanları dışarı sızdırmaya kalkmayın, başınızı belaya sokmayın." Bu kadar mı? Hayır... Açıklamaları basına yansıyınca, bir iki de eleştiri alınca daha da hiddetlendi Kılınç: "Satılmış kalemler..." Satılmış kalemlerin yegane arzusu, Silahlı Kuvvetler'i yıpratmaktı, bunlar ulusal şuurdan yoksundu ve terbiye sınırlarının ötesine geçmişlerdi. Ben de Kılınç'ı eleştirenlerdenim. Dolayısıyla, suçlamalardan nasibimi alıyorum. Asla "terbiye sınırları"nın ötesine geçmedim, geçmek de istemem. Tuncer Kılınç mutlaka değerli bir asker, değerli bir komutandır, her konuda konuşma cesareti gösterdiğine göre, donanımlı bir entelektüeldir de; ama Kılınç'ı eleştirmek neden TSK'yı yıpratmak olsun? TSK'yı yıpratan biri varsa, o da Orgeneral Kılınç'ın kendisi... Çünkü, hiç kimsenin, hiçbirimizin sözleri, Kılınç'ınki kadar "yıpratıcı" ve "spekülasyona açık" olmadı. Diyorum ya, konuştukça açılıyor, açıldıkça konuşuyor. Bu kez, Başbakanlığa gönderdiği "gizli" yazıda, AB'ye üyelik için hazırlanan 6. uyum paketindeki düzenlemelere itiraz etti. Daha önce de, " Avrupa Birliği bize yaramaz, Rusya ve İran'la iş tutmalıyız" demiş, itirazlar üzerine bunun "kişisel bir değerlendirme" olduğunu, dolayısıyla temsil ettiği kurumu bağlamayacağını söylemişti. Öyle mi gerçekte? MGK gibi önemli, çok çok önemli bir kurumun sekretaryasını yürüteceksiniz, kamuoyunun Avrupa eksenli tartışmalara kilitlendiği bir dönemde, üstelik bu tartışmalara mihver kazandıracak açıklamalar yapıp bir anlamda "karar izharı"nda bulunacaksınız, sonra da bunun "kişisel bir değerlendirme" olduğunu söyleyeceksiniz. Gerçekten Tuncer Kılınç ne yapmaya çalışıyor?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |