|
|
Gül'ün saçları
neden ağardı?
Türkiye'nin nasıl büyük bir dış politika problemiyle karşı karşıya olduğunu anlamak için sadece diplomatik malzemelere değil, biraz da karar mekanizmalarında bulunanların insani yönlerine bakmak gerekiyor. Zira, hem 1 Mart'ta reddedilen, hem de 7 Ekim'de kabul edilen tezkereler birçok açıdan bu kararlara imza atanlara ağır sorumluluklar yüklemektedir. İlkinde Amerikan askerlerine Türkiye topraklarını açmak söz konusuydu. İkincisinde ise, Türk askerlerini Irak bilinmezine göndermek… Her ikisi de tarihe iz bırakacak bu kararların siyasi sorumlularının işinin hiç de kolay olmadığını kabul etmek gerekiyor. Büyük bir çoğunluğa dayanan siyasi iktidarın keyfi, heyecanı ve avantajları bile işleri yoluna sokmaya yetmiyor. Ülkenin kaderini bağlayan bir karar, doğal olarak ülkedeki bütün unsurların etkisine açılıyor. Reddedilen Mart tezkeresi bunun bir tezahürüydü, kabul edilen Ekim tezkeresi ise bu katılım eksikliğinin iktidara sunduğu fırsatın bir göstergesi. Ama, tezkerenin geçirilmiş olması bile siyasi karar vericiler üzerindeki baskıyı hafifletmişe benzemiyor. En çok da Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün üzerindeki baskı görünür bir hal almış bulunuyor. Bakan Gül'ün dün gazetelere yansıyan bir fotoğrafı Irak'la ilgili kararın insani yansımalarını çok iyi ifade ediyor. Bu, Bakan'ın saçlarının beyazladığını gösteren bir fotoğraftır. Fotoğraf, Gül'ün, yıllardır siyah tutmayı başardığı saçlarını Irak krizi sürecinde beyazlatmaya başladığı gösteriyor. Aslında, Bakan'ın Malezya'daki İKÖ toplantısında meslektaşlarıyla paylaştığı bir bilgi de fevkalade önemsenmelidir. Zirvede, Türkiye'nin Irak'a asker göndermesine karşı çıkan Irak Geçici Yönetimi'nin Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari'yi susturmak için sarfettiği, "Saddam bize Kürtleri beraber keselim teklifiyle geldi ve bunun için çok büyük paralar önerdi. Ama biz bunu reddettik" sözleri Bakan'ın iç dünyasının bir yansımasıdır. Gül gibi temkinli ve sabırlı bir siyasi profilin de kolay kolay söylemeyeceği bir şeydir. Bir yandan Amerika baskısı öte yandan Türkiye kamuoyunun reaksiyonu, Irak'taki savaş ortamı ve nihayet istikrar götürmeye gittiğimizi ilan ettiğimiz ülkenin önde gelen unsurlarının bunu baştan reddetmeleri gibi dramatik bir tablodan söz ediyoruz. Aynı şeyler, Şubat-Mart döneminde de yaşanmıştı. Gül, krizi o zaman 58. hükümetin başbakanı olarak yönetiyordu. Hem hükümeti daha yolun başındaydı, hem de Türkiye'nin Irak politikasında birçok nokta flu görünüyordu. Atılacak bir adım Türkiye'yi geri dönülmez bir yola sokabilir ve gün gelir o kararı isteyenler bile hükümetin karşısına çıkabilirdi. Ya da tersi… Saçlarına beyazlar işte o dönemde üşüşmeye başlamıştı. Birkaç hafta önceydi… Bizim tezkereye karşı tavrımıza karşı Bakan'ın "Irak'a neden asker göndermeliyiz?"i anlattığı bir özel sohbet ortamında konu, birdenbire reel politika söyleminden çıkıverdi. Önemli kararların, insanların iç dünyasını etkileyen ne denli hassas bir denge üzerinden geliştiği konuşulmaya başlandı. Gül, eliyle başını gösterdi. "Bu saçlar neden beyazlamaya başladı sanıyorsun?" dedi ve devam etti: "Tartıştığımız ve konuştuğumuz her şeyi bir de vicdanıma danışıyorum. Orada muhasebe ediyorum. Bu saçlar da Mart tezkeresi günlerinde beyazlamaya başladı. Benim o dönemde neler yaşadığımı, sabahlara kadar çalışırken nasıl sıkıntılar çektiğimi de iki kişi bilir…" Dışişleri Bakanı'nın kırlaşmaya başlayan saçlarını gösteren fotoğraf, silahların gölgesindeki krizin insani yönüne dair bu anektodu aklımıza getirdi. O "iki kişi"nin kim olduğu önemli değildir. Önemli olan, insanları ilgilendirecek kararlara, karar vericilerin vicdanların bir şekilde müdahil olabilmesidir. Vicdanın akla müdahalesinin sonuna kadar sürmesini temenni etmek lazımdır.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |