|
|
HALE KAPLAN ÖZ
Baudelaire - Babasının ölümü, ikinci defa evlenen bir anne ve Baudelaire'i anlamayan bir üvey baba arasında geçen mutsuz bir çocukluk geçirdi. Bohem bir hayat yaşadı, ileriki yaşlarda intihar girişiminde bulundu. Aynı dönemde frengiye yakalandı ve bu dönemlerde Kötülük Çiçekleri'ni yazmaya başladı. Fyodor Mikhailoviç Dostoyevski - Annesinin ölümünün ardından Askeri Mühendislik Okulu'na kabul edildi. Oğluna düzenli bir gelir sağlamayı reddeden babasının tutumu Dostoyevski'nin mevcut içe kapanıklığını daha da arttırdı. Sara nöbetlerinin ilkini bu dönemde geçirdi. Honore De Balzac - Babası elli bir yaşındayken, ondokuz yaşındaki bir genç kızla evlendi. Bu evlilik Balzac'ın tüm yaşamı boyunca derin izler bıraktı. Balzac'ın romanlarında kötü evlilik yapmış kadınlar, özel yaşamın dramları ve yozlaşması vardı. Franz Kafka- İriyarı ve sağlıklı babası için, Kafka bir böcekti. Babasının otorite karşısında, bedeninin iyice küçülmeye, yok olmaya başladığına inandı. Özellikle Değişim adlı kitabında bu dönemin izleri net olarak görülür. Halide Nusret Zorlutuna - Zorlutuna'nın yazarlık hayatına girişi Erenköy Kız Lisesi'nde orta tahsilini yaparken babasını kaybetmesi üzerine yazdığı "Ağlayan Kahkahalar" adlı yazısıyla oldu. Ludwig Van Beethoven- Alkolik baba ve sekiz zihinsel özürlü kardeşin arasında yetişti. Tüm bunlar onun müzik dehası olmasını engellemedi.
Salvador Dali - 6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya geldi. Ona ölen kardeşinin adını koydular ve onu ölen kardeşinin yerine sevdiler. Ailesinin bu tutumu ileriki dönemde dikkat çekmek için histeri krizleri, teatral hareketler yapmasına neden oldu. 10 yaşında yaptığı ilk self-portresinin ismi Hasta Çocuk'tu. Nietzche - 7 yaşına kadar yürüyemedi, 11 yaşına kadar da çok az konuştuğu için zeka özürlü olarak görülüyordu. Yoğun din baskısının olduğu bir ailede yetişen Nietzche ileride "tanrı öldü'' diyecekti. Cahit Sıtkı Tarancı - 8-9 yaşlarında avluda ağlaması üzerine babasının seni alır atarım diyerek onu kucağına alıp boşluğa doğru yöneltmesi Tarancı'nın sonraki yıllarda kullandığı 'karanlığa doldum' ifadesiyle söze döküldü. Şiirlerinde çokça kulandığı ölüm teması bu anektodla yakından ilintiliydi. Hüseyin Rahmi Gürpınar - Çocukluğu annesinin ölümünden sonra yakın akraba çevresindeki kadınlar arasında geçti. Kitaplarına konu aldığı mahalle yaşantısı ve kadın dedikodularının temelleri çocukluğunda atıldı. Dantel, reçel, dondurma yapmayı iyi bilen yazar hiç evlenmedi. Müzeye dönüştürülen evinde kendi işlediği nakışlar, danteller sergilenmektedir. Tevfik Fikret - Çocukluğunda Hıristiyan olan büyükannesi ve Müslüman ailesinin dini telkinleri arasında kaldı. Zamanla üzerinde büyük etki yapan bu ikilem ileri dönemlerde koltukları bıçakla parçalamaya varan buhranlara öncülük etti. Arthur Rimbaud - Çocukluğunda, mutfağa kilitlenerek cezalandırılan Arthur Rimbaud Cehennem'de bir Mevsim'i yazdı. Orhan Pamuk - Annesinin kardeşi Şevket'e olan düşkünlüğünün intikamını Benim Adım Kırmızı adlı kitabında aldı. Ahmet Haşim - Küçük yaşta kaybettiği annesi Ahmet Haşim'i çok etkiledi. Kendini çirkin buluşu aşamadığı kompleksiydi, bu yüzden akşamları severdi. Kadınları sevmezdi, sevdiği tek kadın annesiydi. Kemalettin Tuğcu- Tekerlekli sandalye mahkumu olduğu için hiç okula gitmedi. Kendi kendine Fransızca öğrendi ve çeviriler yaptı. Kitaplarına konu aldığı kahramanlar zor durumda, aciz, savunmasız, çaresiz insanlardı. Kendilerine büyülü bir dünya kuruyorlar
Psikolojik gelişimin sanatsal yaratıcılığı ne kadar etkilediği konusunda görüşüne başvurduğumuz Dr. Emre Kızıltan kişiliğin ana çatısının oluşum dönemi olan çocukluk ve ergenlik döneminde bireyin yaşadıklarının çok önemli olduğunu söylüyor. Kızıltan'a göre bu yaşa kadar çocuklar kendilerini çok fazla koruyamıyorlar ve maruz kaldıkları yaşantılar bireyi fazlasıyla etkiliyor. "Bu yaşlara kadar tepki bu maruziyete karşı geliştirdikleri savunma mekanizmalarının şekillenir ve ileriki yaşlarda oluşan savunmalar olumsuz etkilenmeye yol açar. Birçok çocuk bu tür olumsuz yaşantılara maruz kalıyor ama çok az sayıdakiler bunu sanatsal olarak dışa vurabiliyorlar çoğunda hastalık olarak yansıyor. Çocukluk döneminde yaşanan travmalar bireylerin mutlu olmak için bir dünya kurmalarına neden oluyor. Bu dünyanın ifadeye dökülmesi sanat eserleri olabiliyor. Sanatçıların yaşadıkları olumsuzluklar bir şekilde sanat eserinde kendini gösteriyor. Birçok sanatçı "Ben kendi kurgumu üretiyorum" der. Doğrudur ama o kurgunun içerisinde geçmişten gelen bir takım unsurlar girebilir. Hiçbirimiz bunu tam olarak filtre etmeyi beceremeyiz." Kızıltan sanatın sanatçıyı ne kadar doyurabildiği konusunu ise şöyle açıklıyor: "Hayatları sürekli gelgitlerle süren sanatçılar eserleri ne kadar muhteşem olsa da onlar bundan rahatsızlık duyabiliyorlar. Sanat onlar için sadece bir çıkış kapısı."
|
|
|