|
|
Kulağımız Ankara'da
Irak'tan bir kötü, bir de iyi haberimiz var: Kötü haber, Türkiye Büyükelçiliği'ne düzenlenen son intihar saldırısıyla zirveye çıkan şiddet olaylarının dinmek bilmeksizin devam etmesi... İyi haber ise, Irak Savaşı konusunda Washington'dan farklı düşündüğü bilinen Almanya, Fransa ve Rusya'nın Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne sunulacak yeni bir karar metni üzerinde ABD ile anlaşmaya yanaşmaları.. Aslında bu iki gelişmenin birbiriyle yakın ilişkisi bulunuyor. Irak'ta şiddet olaylarının artması, her geçen gün istikrardan uzaklaşılması kimsenin işine gelmiyor; kaosu önlemenin yolu BM çatısı altında 'çözüm' aramaktan geçiyor. ABD'nin savaş-karşıtı cephenin arzu ettiği türden takvime bağlı bir çözümü kabul etmemesi de önemli olmaktan artık çıkıyor; Washington'da yaşandığı fark edilen siyasî zemin kayması istenen çözümü yaklaştırıyor… ABD, savaş öncesinde etrafında saf tutan ülkeleri hayal kırıklığına uğrattı. Savaşı yürüten kadronun 'emperyal' tavrı, uzlaşmaz tutumu, müttefikleri konumlarını yeniden değerlendirmeye zorluyor. En yakın müttefik İngiltere dahi bir çıkış arayışında. Bir yıl sonra halkından yeni bir dönem için oy isteyecek George W. Bush, kendisinin ortasında yer aldığı yönetim fotoğrafındaki simaları, kimini geriye çekip kimini öne çıkartarak, yeniliyor. Tablo, İspanya başbakanı Aznar'ın, "Bize daha çok Powell, daha az Rumsfeld lâzım" tavsiyesi istikametinde değişeceğe benziyor… Gelişmeleri hızlandıran en önemli unsur, hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye'nin Irak'a asker göndermesini mümkün kılan 7 Ekim tezkeresi… Saldırıda Türkiye büyükelçiliğinin hedef alınmasına bakılarak Türkiye'nin tavrının Irak'taki yerli direnişi etkilediği söylenemez; eğer olaydan bir mesaj çıkartılacaksa, bomba yüklü kamyon, "Türkiye'nin Irak'ta diğer işgal kuvvetlerinden farklı karşılanmayacağı" biçiminde yorumlanabilir. Iraklılar, işgal 'sorun' olmaya devam ederken Türkiye'yi topraklarında görmek istemiyorlar… Almanya, Fransa ve Rusya'yı daha önce kabule yanaşmadıkları 'takvimsiz' BM kararı konusunda yumuşatan ise, Türkiye'nin 'saf' değiştirmesi… Türkiye, ABD için olduğu kadar AB'nin çekirdeğini oluşturan Almanya ve Fransa ile Rusya açısından da 'anahtar' ülke. Türkiye'nin sorunun yayılarak devamına yarayacak bir tavır alması, çözüm yolundaki arayışlarda taktik değişikliğine sebep olmuşa benziyor. Ankara'da karar alma noktasındaki siyasî-bürokratik kadroların Türkiye'nin merkezî rolünü göz önünde tutmayan değerlendirmeleri ülke için başka tehlikelere de geçit veriyor. Savrulma, Türkiye'yi iç ve dışta 'hedef' haline getiriyor. Ortada olmak, kararsız durmak, bir oraya bir buraya yalpalamak, bu durumdan cesaret alan terör örgütlerini Türkiye'ye karşı cesaretlendiriyor… TBMM'nin kabul ettiği tezkereyle Irak'a asker gönderme yetkisini eline alan hükümet, bu yetkiyi kullanmadan önce, şu sırada BM'de başlayan arayışta aktif bir rol üstlenmelidir. Amerika'dan yana tarafını belli eden Türkiye, adaylığını kesinleştirmesini beklediği AB'nin savaş karşıtı çekirdek ülkelerine de yakın. Taraf durumu ile yakınlığını, kalıcı bir çözüm arayışında bir üstünlük olarak kullanabilir Türkiye… Washington'da Donald Rumsfeld ve kadrosunun geri plana çekilip Colin Powell çizgisinin güçlenmesi bu fırsatı sağlıyor; Almanya, Fransa ve Rusya'nın daha önce direndikleri 'takvimsiz çözüm' ile ilgilenmeleri de öyle. Türkiye, hiçbir doğrudan katkısı bulunmaksızın bu gelişmeyi sağlayan ülke olarak, daha aktif biçimde devreye girerek, kalıcı bir çözüm formülü sağlamanın yollarını aramalıdır. Türkiye yıllarca kendi gücünü iyi değerlendirmeyen hükümetlerce yönetildi; halk, Ak Parti'yi o gücün farkında olduğu hissini verdiği için iktidara taşıdı. Ak Parti hükümetine düşen, her gün biraz daha belirgin hale gelen ülkenin bu gücünü kullanmasıdır. Esas iyi haber için kulağımız Ankara'da...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |