|
|
Edelman müstemleke valisi mi?
Üslupları sorunlu, evet... Hatırlayacaksınız, ikinci tezkerenin reddedilmesinden sonra, Amerika'nın etkili gazetelerinden The Washington Post, TBMM'yi, Amerika'nın Irak planını sabote etmekle suçlamıştı. "Meclis'in kararı, savaş konusunda uluslararası destek kazanmaya yönelik ABD çabalarına yeni ve 'inanılmaz' bir darbe"ydi bu gazeteye göre. Ardından, Wolfowitz'in, TSK'yı suçlayan malum açıklaması gelmişti. Çünkü müttefikimiz, bir an önce Irak'ı vurmak ve uzun vadeli hesaplarını (petrol ve bölgenin İsrail'in çıkarlarına göre yeniden şekillendirilmesi) realize etmek için bölgeye yerleşmek istiyordu. Bunun için de mırın kırın etmeyen, verilenle yetinmesini bilen ve mümkünse "az maliyet çıkaracak" bir Türkiye'ye ihtiyacı vardı. Fakat ABD hiç de Türkiye'ye muhtaçmış gibi davranmadı. Ne "stratejik ortaklığın" gereklerini yerine getirdi, ne de ödememiz muhtemel bedelleri hatırlatmaktan vazgeçti. Yani, bir bakıma "tehdit politikası" güttü. Amerikan politikalarının Türkiye mümessili gibi davranan gazeteci ağabeyimizin de itiraf etmek zorunda kaldığı gibi, ekonomik ambargo, faili meçhul cinayetler, KADEK terörü ve Kıbrıs, "ödememiz muhtemel bedeller" arasındaydı. Independent gazetesinin yorumuna göre, "TBMM'nin red kararı ABD-Türkiye ilişkilerinde tansiyonun artmasına yol açmıştı", bu nedenle ABD Türkiye'den istediklerini elde edinceye kadar "baskılarını yoğunlaştırarak" sürdürecekti. Baskıların semeresini verdiğini söylemeye gerek var mı? "Irak'a asker" kararı, kim ne derse desin, bu baskılarla yakından irtibatlıdır. Fakat sorun, ABD'nin istediklerini elde etme konusundaki başarısı (kararlılığı) değil; sonuçta güçlü bir ülke, hem nüfuz edebilme yeteneğine sahip, hem de son derece pervasız. Sorun üslupta. Daha doğrusu, Amerika'nın Türkiye'ye bakışında. Hadi Kuzey Irak'taki "çuval rezaleti"ni, bölgesel yönetimin bir anlık gafletine verelim; peki ABD Ankara Büyükelçisi Edelman'ın bir kısmı basında da speküle edilen faaliyetlerini ve görev yaptığı ülkeyi aşağılayan demeçlerini nasıl tevil edeceğiz? Hayır, "11 ilde bazı parti yöneticileriyle ve sendikacılarla yaptığı gizli toplantı"dan sözetmiyorum, (ABD Büyükelçiliği daha sonra bu haberi yalanladı); Edelman'ın bir "Kürt ayaklanması" hazırlığında olduğu iddiasında da değilim; fakat tarzını, duruşunu, "müstemleke valisi" edasıyla dolaşmasını, özellikle de Türkiye'yle ilgili sözlerini rahatsız edici buluyorum. Örnek mi? 29 Eylül'de, Ankara'da, "Dünya'daki son Gelişmeler ve Türkiye'ye Etkisi" konulu sempozyumda bir konuşma yapıyor ve üzerine vazifeymiş gibi, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını gözden geçirmesi (yeniden tanımlaması) gerektiğini öğütlüyor. Terörizmle mücadele konusunda Suriye ve İran'a daha çok baskı uygulayacaklarmış, bütün amaçları bu iki ülkeyi "yeni bir vizyonla sisteme katmak"mış; dolayısıyla Türkiye yerini iyi seçmeliymiş ve Ortadoğu'da İsrail'le birlikte hareket etmeliymiş. Türkiye'nin içişlerine müdahale konusunda da pek acul... Örneğin, "Ermenistan sınırını açmamızı, yoksa kendilerinin açmak zorunda kalacaklarını" söylüyor, bu hak kendilerine aitmiş gibi. Elbette Türkiye Ermenistan sınırını açmalı ve komşularıyla ilişkilerini geliştirmeli; ama buna karar verecek olan TBMM ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetidir; müstemleke memurları değil!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |