AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
|
|
Yine terör, bekle gör!..
Ellerine bir fırsat geçti ya...
Kendileri sanki birer "vaftizci papaz" konumunda... Dilediklerini "aforoz" ve istediklerini de "vaftiz" ederek , yeni bir "ruhanî düzen"in baş aktörleri olarak sahne alıyorlar. (Her ne demekse o "sahne almak..." yutturmacası....) Binbir senaryo, binbir oyun ve tezgah...
"İslamî terör!." damgasını vur ve ne kadar Müslüman kimlik içinde dolaşan kadın-erkek, çocuk ve dede varsa hapsini göz hapsine al!... Suriye'ye tahsile giden bir grup mu var. Hemen Suriye istihbaratı ile ilişki kurar ve ne kadar TC pasaportu taşıyan kadın ve erkek varsa, çocukları ile, onları enterne edip, "terörist muamelesi "ile bizar etmekten kolay ne var... Haliyle, manşetlik haber, her yeri değil amma birtakım geniş kitleleri bizar eder. Değil mi ki, "imam hatipli kız ve erkek öğrenciler, Şam'a gidip, el-Fetih Enstitüsü'nde eğitim görmeye giderken yakalandı" derseniz, vay binlerce imam-hatiplinin haline... Namus, iffet, haya ve ismet sembolü "çarşaflı kadın" imajı ne olacak, hiç düşündüler mi? Hele, "Rodoplu dost" Sayın Özkök ile "hemşehrim" Aydın Doğan'ın "Hürriyet"indeki "manşet"ten bizlerin hâlâ, toplumsal olaylara ve çağdaş gelişmelere, 70-80 yıllık bir gecikme ile çözüm aradığımızı anlıyoruz.. "Şam'da medrese eğitimine" gidenlerin kılık-kıyafetlerine bakınız, ya Torul'lu ninelerin veya Selanikli göçmenlerin "çar"larına benziyor!.... (Alınız elinize l924 tarihli "L'İllustration" Dergisi'nin sayılarını. Bakınız oradaki "mübadale" resimlerine.... İstanbul'dan gelecek gemiyi bekleyen Selanik Limanı'ndaki yığın değil, yığılıp kalan onlarca kadın ve çocukların peçeli, çarşaflı ve "gurkalı" giyim kuşamlarına....) Acıdır ki, o zaman Anadolu'dan sürgün edilen Karamanlı, Merzifonlu, Ünyeli, Maçkalı kadınlar da siyah çarşafa bürünmüş birer "rahibe" değildi. Anadolu'da, Balkanlar'da beş asırlık bir ortak kültür mirası ile, XX . Yüzyıl'a merdiven dayayanlar, bugün, birbirine düşman olan "torunları"nın yaptıklarından hicap duyması mukadderdi. Burnunun ucunu görmekten aciz bir neslin yapacağı da bundan farksız olamazdı. Birileri bize bir alan tahsi etmiş, biz de "çiş sineği gibi" bir o yana bir bu yana gidip gelerek, âlemi bir at nalının bıraktığı çukur kadar değil de, bir " koca âlem" sanarak, etrafa "buvvv, buuvvv!." diye rüzgar estirdiğimizi sanıyoruz. Halbuki bu çağdaş dünyada, geçmişini inkar eden toplumlar, rüzgar ekerlerse, çok geçmez, fırtına biçerler. Ve biz, müşterek maddî ve manevî değerlerimizi toplumsal gelişmemize dayanak etmezsek, birileri gelir, bize "yeni dünya düzeni" diye bir kozmopolit ve karmaşık havayı teneffüs ettirir de sonra biz, neye uğradığımızı şaşırırız. Onun için,"terör"ü atalım bilinç ve hayatımızdan; hemen "örör" yani mutluluk ve huzuru bulmanın temel dinamiklerine sarılalım. "İçimizdeki beyinsizler" yüzünden helak olmak istemiyorsak...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |