AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
|
|
"Hayatım roman/
Hayatım film"
Daima, hayat yazıdan daha büyüleyicidir. Yaşayanlar bunu bilmez de, kağıdın gövdesinde sipariş hayatlar emanet etmeye kalkarlar. Evet ikiye ayırmalıdır insanları. Yaşayanlar ve yazanlar olarak. Çok nadirdir yaşarken yazanlar. Ya da yazarken yaşayanlar. Yaşayanlar "Madem ki yazıyorsun bir de benim yaşadıklarımı yaz" diye sitem ederler eli kalem tutan dostlarına. Böylece ya kendi yaşadıklarını sınamış olurlar, ya da yazıyorum diyenin yazıp yazmayacağını. Yazarın kalemine, sipariş hayat verenler, hayatlarında biraz masal biraz büyü isteyenlerdir. Bunun için de yazarın bakışını kendi hayatları için ödünç almaya kalkarlar. Kendileri, hayatlarından masallar çıkaramadığına göre, yazar dönüp bakmalı, en uygun yerden masal ve büyüyü bulup gelmelidir. Hayatını yazılmamış bir roman hükmünde görüp de, kaderin, karşısına onu yazacak yazarı çıkarmasını bekleyenler kadar; dinleyiciden medet umanlar da vardır. "Anlatmaya kalksam ne yüreğin dayanır ne zaman" diyerek muhatabın dinleme ehli olup olmadığı kısa bir imtihandan geçirilir. Ses tonu ayarlanır, görmüş geçirmiş zamanların izi yüzün bütün ifadelerine ve sesin bütün frekanslarına göre yeniden düzenlenir. İki cümle arası boşlukları dinleyicinin "ee" diye arkasını soran ifadesi doldurmuyorsa, anlatıcının kendi hayatını, dinleyenin kulaklarında bir roman olarak inşa etmesi yarım kalır. Kahramanın kahramanlığı için dinleyicinin onayı sönük kalmaktadır çünkü. "Anlatsam hayatım roman" klişesi dillerden siliniyor yavaş yavaş. Bu, günlük hayatta kulağın hiyerarşini kaybetmesiyle yakından alakalı. Dünyalar kulaklarda geçerlilik kazanmıyor artık. Hayatın gerçeklik ve geçerlilik kazandığı organ, her geçen gün bir yenisi eklenen imaj teknikleri sayesinde göz. Böylelikle anlatsam hayatım roman klişesi "göstersem hayatım dizi film" sürecinin içinde yok olup gidiyor. Özellikle saat 22.00'den sonra yayına giren öfke, itiraf ve iftira karışımıyla hazırlanmış programların "sürükleyiciliğinden" seyirci seyretmekte olduğu hayattan seyredilebilir hayat olmanın ipuçlarını çıkarmış oluyor. Kendisine uzatılan mikrofon ile birkaç dakikalığına şöhreti yakalamaya çalışan, mikrofonu görünce insanı hayrete düşürecek bir gevezelik içinde her şeyi anlatan insan tipleri artık yabancımız değil. Ekran karşısında kör dövüşün kahramanı haline gelmiş siyaset ya da din adamını ayıplamak ne kelime! En iyi dövüşenler, muhatabına ağız açtırmayanlar her defasında raitingini biraz daha yükseltmiş olarak ayrılıyor. Kamera karşısında bulunmak insanın yaşadığını tescil ettirmesi manasına geliyor artık. Zamana yenik düşmeye hazır fotoğraf kareleri bir zamanlar ben de vardım iddiasını bir görüntü olarak arkada bırakmaya yetmiyor. Radikal gazetesinde Hızır Tüzel'in haberi bu bakımdan çok ilginç. Dilara Endican, hayatını filmleştirmek isteyenler için bir şirket kurmuş. Hayatım roman diyenler için hazırda bekleyen bir yazar bulmak her zaman mümkün olmasa da "hayatım film" diyenler, parayı bastırıp bu sözlerini eşe dosta ispat edebiliyorlar: "Genelde müşteri profilim Türkiye için, çevresi için duyarlı önemli, kendi sektöründe başarılı işler yapmış veya yapan kişiler, filmleri de kendilerine, ailelerine, eşlerine dostlarına, sevgililerine hediye etmek için yaptırıyorlar." Yaşanılan hayatın başkalarının dilinde hikaye olarak devam etmesi imkansızlaştığında, insanlar ölüme rağmen geride kalan olmak arzularını kendilerini bir görüntüye dönüştürerek tatmin etmeye çalışıyorlar. Z. Bauman ne demişti? Modernin aracı fotoğraf makinaları, posmodernin aracı video kasetleri.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |