|
|
YÖK meselesine dair iki önemli yazı (2)
Dünkü yazıda kısmen gözden geçirmiştik: Hükümet, kimlerden oluştuğu açıklanmayan bir komisyona hazırlattığı "Tasarı"nın içeriğini doğru dürüst bir biçimde kamuoyuna bir türlü anlatamıyor... Buna karşılık YÖK ve onun gölgesindeki Üniversitelerarası Kurul, duyanları gülümseten bir tarzda "Üniversitede özgürlük isteriz!" diyerek ortalığı birbirine katıyor... Şimdilik, ikinci cenahın yanına "ağır medya"nın desteğini de almış olarak karşılaşmayı 1-0 önde götürdüğünü söyleyebiliriz. Bunlar zor işler tabii ki... Yirmi yılı aşkın bir süredir ülkenin yükseköğretimine şekil vermiş bir kurumla başedebilmek, onu biraz olsun doğru yola çekebilmek tabii ki kolay iş değil... Kurduğunuz "komisyon"ların üyeleri, mutlaka, bugüne kadar YÖK hakkında yaptığı açıklamalarla, yazıp çizdikleriyle "temsil gücü" olan öğretim üyeleri olmalı... Sizin siyasi görüşlerinizi paylaşmasalar da, herşeyden önce bugüne kadar YÖK'e ciddi eleştiriler yönelttikleri için bu (son yılların pek tutulan ifadesiyle) "kanaat önderleri"ni bir araya getirmek zorundasınız... Sadece Meclis Grubu'nu ya da seçmen ve sempatizanlarınızı düşünmeyecek, YÖK'ün adını duyunca bile asabı bozulan diğer çevreleri de ikna etmeniz gerekecek... Hani bir bakıma, ünlü İtalyan'ın önerisi doğrultusunda önce "sivil toplum" ile helalleşeceksiniz... Ama görüyorsunuz; eğer ortada bu yönde bir siyaset yoksa ve "ağır medya" da değişik alanlarda size imzaladığı "açık çekler"e rağmen bu konuda "gönülsüz" ise, ortalık yalan yanlış bilgilerle dolar ve rakip takım hiç haketmediği halde karşılaşmayı kendi lehine çevirebilir. Bakın, Milliyet'ten Güneri Cıvaoğlu, YÖK tartışmasında "orta yolu" öneren bir öğretim üyesi olarak takdim ettiği Prof. Üstün Ergüder'in ağzından "Tasarı"ya ilişkin hangi "bilgi"yi aktarıyor: "Hükümet bu yeni yasayı aynen çıkarırsa, üniversitelerdeki 56 bin yöneticiden 23 bini değişecek. Nereden bulacaklar 23 bin deneyim birikimi olan üniversite öğretim üyesini?" Cıvaoğlu eğer doğru anlayıp doğru aktardıysa, Prof. Ergüder'in verdiği bu bilgi beni çok şaşırttı doğrusu... Bugün üniversitelerimizde 56 bin "yönetici" var mı gerçekten? Üniversitelerimizde "yönetici" olabilmek için "öğretim üyesi" sınıfına girmek gerekiyorsa ve bu sınıfa giren profesör, doçent ve yardımcı doçent unvanlı öğretim elemanları içinde sonda gelenlerin çok ender olarak "yönetici" olabildikleri de bir gerçekse, telaffuz edilen rakamlar çok havada değil mi?! Bir kere bu ülkenin üniversitelerinde, vazgeçtik "yöneticileri", "56 bin" profesör ve doçent yok! O zaman nereden çıktı bu "tasfiye" hikayesi? Ama kimse, bu tuhaf eleştirileri okuyup da kızmasın. Bütün bu bilgilerin doğrusunu millete açıklamak herkesten önce Milli Eğitim Bakanı'nın işi. Ama söylediğim gibi, bu işin altından da, bizzat Milli Eğitim Bakanı değil, onun çağrısıyla bir araya gelecek olan "temsil gücü" yüksek öğretim üyelerinden oluşan bir kadro kalkabilir. Gelelim YÖK meselesine dair geçen hafta yayınlanan ikinci önemli yazıya. Okuyanlar hatırlayacaktır; bu yazı, YÖK Genel Kurul Üyesi Prof. Burhan Şenatalar imzasını taşıyordu. Ancak görüyorsunuz; bugünkü yazının "giriş" bölümü de çok uzadığından, bu önemli yazının gözden geçirilmesi (yine!) yarına kalıyor.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |