|
|
Sevan Nişanyan
yine can sıkacak!
Ayvalık Cunda Adası'nda bizi köye götüren taksi sürücümüz Önder anlatıyor... Cunda'nın burnunun dibindeki Midilli'ye birkaç kez gitmiş. Ailesi Giritli olmasına rağmen "Helenikacayı" da epeyce ilerletmiş. "Midilli'de anlaşmak kolay, kullandıkları sözcüklerin üçte biri zaten Türkçe'den geçmiş" diyor ve hemen aklına gelen iki örnek veriyor: "Biz 'sokak' diyoruz, onlar 'sokaki'; biz 'bacanak' diyoruz, onlar 'bacanaki!" Bunun üzerine biz soruyoruz: "Önder, bu işte bir yanlışlık olmasın. Sakın onların 'sokaki'si ve 'bacanaki'si Türkçe'ye 'sokak' ve 'bacanak' olarak girmiş olmasın?" Önder, iddialı değil, "Vallahi orasını bilemem" diyor. Yolculuk bitti, taksiden indik ve Cunda merkezde bir kahveye oturduk. Önder'le laflamamız ister istemez bize iki hafta önce Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın Sevan Nişanyan'la yaptığı güzel röportajı hatırlattı. Sevan Nişanyan? Hatırlıyorsunuzdur belki; "Türkiye'nin En Çirkin Büyük Otelleri"ni yasa masa dinlemeyip canlarının istediği gibi yükseltenlerin baştacı edildiği bir ülkede, pek çok okur bulmuş "Türkiye'nin En Güzel Küçük Otelleri" adlı kitabı yazan Nişanyan'ın Selçuk Şirince Köyü'nde gösterdiği aklı başında gayretlerin mükâfatı olarak 10 ay hapis cezasına çarptırılmasından bu köşede ben de söz etmiştim. Neyse... Ayşe Arman'ın röportajından öğrendik ki, Nişanyan 10 aylık hapis cezasını tamamlayarak hürriyetine kavuşmuş. Nişanyan, benzerlerine Türkiye'de az rastlanan birisi. Amerika'da Yale Üniversitesi'nde felsefe okumuş; Columbia'da siyasal bilimler mastırı yapmış; Arapça'dan Farsça'ya, Moğolca'dan Uygurca'ya tam 12 dil biliyor. ("Ermenice de biliyor mu?" diye sormayın, çünkü kendisi bir Ermeni!) Nişanyan hapishaneye düşer de boş durur mu? Bakın ne güzel anlatıyor: "İçeri girdiğim gün şöyle dedim kendi kendime: 'Bu 10 ayı iyi değerlendireceğim ve iyi ki girmişim diyeceğim.' Şükürler olsun dedim. Yaklaşık 10 yıldır üzerinde çalıştığım Etimoloji Sözlüğü'nü bitirdim. (...) İnanılmaz bir çalışma ortamı buldum. Kesintisiz 14 saat, fileto yani!" Nişanyan'ın tamamladığı işin, yani "Türkçe'de bugüne kadar teşebbüs edilmemiş biçimde kapsamlı, ciddi" bir Etimoloji Sözlüğü hazırlamanın ne derece önemli bir iş olduğunu varın siz takdir edin... Hadi yeri gelmişken şu soruyu da sormamazlık etmeyelim: Bugüne kadar Türkçe'de ciddi ve kapsamlı bir Etimoloji Sözlüğü'nün hazırlanmasına acaba niçin teşebbüs edilmedi? Hem de Türk Dil Kurumu gibi neredeyse cumhuriyetle yaşıt bir dil kurumunun olduğu bir ülkede. İhmalkârlık mı, bilinçsizlik mi, donanımsızlık mı, yoksa (şu sıcak yaz günü insanın aklına kötü fikirler geliyor ama!) düpedüz "ideolojik" bir tercih mi? "Etimolojik Sözlük'ün neresi 'ideolojik tercih'le ilgili olabilir?" demeyin. Bir düşünün, ya bu sözlük Önder'in (hani şu taksi sürücüsü) tezinin tam aksini, yani "sokak"ın "sokaki", "bacanak"ın "bacanaki"den türediğini ortaya koyarsa durum ne olacak! Düşünün, bir de bakıyorsunuz ki, etimolojinin altından bir türlü kalkamadığınız binlerce Türkçe sözcüğün kimi Uygurca'dan, kimi de Ermenice ya da Yunanca'dan geliyor! Pek çok insan ve çevre açısından rahatsız edici bir manzara değil mi? "Türk Milliyetçiliği"nin memnun kalacağı bir manzara mı bu? Aslında bir dil için büyük bir "erdem" olarak kabul edilmesi gereken bu "misafirperverlik", kimbilir kimleri nasıl çileden çıkaracak? Ve siz kaderin şu cilvesine bakın ki, Türkçe'nin ilk ciddi ve kapsamlı Etimolojik Sözlük'ünü hazırlamak, bir Ermeni vatandaşımıza nasip olacak... Hem de kendisini 10 ay boyunca her gün 14 saat çalışmaya mecbur eden (YTP programı'nın ifadesiyle!) "kilolu devlet"in eliyle!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |