|
|
İkinci baskı oldu ama...
Yenik olan, yenene uyma eğilimindedir. İm, kılık, inanç, düşünce yönünden ve daha başka yönlerden gösterir uyma eğilimini. Nedeni: İnsan her zaman "kendisini yenende bir üstünlük bulunduğuna", ona boyun eğmesi gerektiğine inanır. Ya da ona boyun eğmenin, onun doğal yenilgisinden ileri gelmediği ve onda üstün bir yetkinlik bulunduğu yolundaki yanlışlığa kapıldığı için inanır. Düşünce ve inancını bu yanlışlığa bağlayınca, artık yenenin tüm yol ve yöntemlerini benimser, ona uymaya çalışır. Bu yanlış nedeniyledir ki, "yenik olanı daima yenene benzeme çabası içinde" görürsün. Giyiminde, kuşamında, binitinde, binişinde, silahında; bunları "yapış ve kullanış yöntemleri"nde ve bunlara verilen biçimlerde, bunlardan başka konularda, başka durumlarda "benzeme" çabasını bulursun. Aynı durumu babalarına benzemeye çalışan çocuklarda da görebilirsin. Düşün, her zaman çocuklar nasıl babalarına benzemeye çabalarlar? Nedeni: Çünkü çocuklar babalarında "eksiksizlik", "yetkinlik" bulunduğuna inanırlar. Dünyanın çeşitli ülkelerini incele istersen. Bak da, çeşitli ülkelerin halkları üzerinde "koruyucuların" egemen ordusunun askerlerinin "kılık ve görüşleri" nasıl egemendir, gör. Genellikle, çoğunlukla böyledir bu. Egemenlerin halk üzerinde bu denli etkili olmalarının nedeni, yenenlerin onlar oluşudur. Komşu olan iki toplumdan, biri öbürüne oranla, yenebilme yönünden daha güçlü durumdaysa, o zaman bile yeterli güçte olmayanlarda, o "benzeme" ve "uyma" çabasının büyük ölçüde varolduğu görülür. Bu çağda Golvalılara komşu olan Endülüs (İspanya) halkında görüldüğü gibi. Çünkü, Endülüs'tekileri öbürlerine benzemeye çalışıyor bulursun. Giyim kuşamlarında; duvarlara, yapılara, evlere çizip işledikleri biçimlere, resimlere, heykellere varana dek, her konuda benzemeye çalışıyorlar. O denli "benzeme çabası" ki, bilinçli bir gözle bakıp değerlendiren kimse, bunların birer "istila" belirtisi olduğunu düşünür. Hüküm Allah'ındır...
Yukarıdaki satırlar İbn Haldun'un ünlü "Mukaddime"sinden. Neredeyse her yazısında, "doğunun altrüist ahlakı"na perestij eden "batıcı yazar" da, Türkiye'nin Avrupa'ya benzeme, Avrupa Uluslar Topluluğu içinde yer alma tutkusunu işbu "yenilmişlik psikolojisi"ne bağlıyor, Türk toplumunda son yüzyılda görülen bu duygunun salt psikolojik bir "halet"ten kaynaklanmadığını/kaynaklanmayacağını söylüyordu. Tartışılır. Ama, okuyunca zalim bir kuşku gelip oturuyor insanın içine: Yoksa biz o savaşlardan galip çıkmadık mı?
Kazandığımızı sandığımız savaşlar, aslında "batılı beyaz adam"ın bir hediyesi, Prof. Mahir Kaynak'ın altını çizdiği gibi, "Zafer bahşedip karşılığında ruhumuzu teslim alan" egemenlerin bir lütfu muydu? İkinci baskı oldu ama, arsıulusal değer yargılarını benimsediğini söyleyen, 'işkence yapma özgürlükleri' kısıtlanınca da (duruma ve konjonktüre göre) 'batı karşıtı' argümanları seslendiren yönetici ve elit sınıf, "Lozan süreci" başta olmak üzere, NATO ve Avrupa Birliği serüvenini bir de bu gözle teşrih masasına yatırır, bakarsınız. Belli mi olur!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |