|
|
"Yeni oluşum"un
magazin siyaseti
Siyaset toz duman, gelişmelerin nereye varacağını tahmin etmek zor. Cem-Özkan ve Derviş üçlüsünün "yeni oluşum" adı altında girişmiş oldukları siyasal hareket herkesin ilgisini çekiyor. Sönen, ilgisizleşen ve işlevsizleşen siyasete yeni bir heyecan getirdikleri bir gerçek. Ama ortada bir anlaşılamayan, yahut vatandaşların anlamalarına bırakılmayan bir "yapaylık", "kurgulanmışlık", "planlanmışlık", "yönlendirilmişlik" hali var. Bu işte bir normalliğin olmadığı herkesin dikkatini çekiyor. Hele DSP'de kalan Ecevitlerin sadık dostlarının açıklamaları, çeşitli şekillerde uç veren senaryolar, temsil dışı birtakım güç merkezlerinin planlamaları ortaya çıktıkça "triumvira"nın ne yapmak istedikleriyle ilgili soru işaretleri de arka arkaya geliyor. Cevaplanması gereken soru şu: Özkan, Cem ve diğerlerinin partiden ayrılmaları ve yeni bir siyasal parti kurmak için çalışmaya başlamaları Ecevit'in hastalığıyla ortaya çıkan yeni bir operasyonel durum mu, yoksa Ecevit'in hastalığıyla uygulanma imkanı bulan kapsamlı bir senaryo mu? Gelişmelere göre bu soruya verilecek cevap hangisi? Herhalde Ecevit'in hastalığı ile uygulama imkanına kavuşan kapsamlı bir senaryo olduğu daha makul ve mantıklı gözüküyor. Dolayısıyla ortada uçuşan "vefa", "sosyal demokrasiden ayrılma", hedefleri ıskalama" gibi savunmalar boş ve boş olduğu kadar da anlamsız.
Yeni oluşum ve AKParti...
Yine bununla bağlantılı önemli bir soru bu hareketin AkParti ile olan ilişkisi ne? Yani AkParti olmasaydı, yahut bu partinin toplumsal desteği birinci durumda olmasaydı böyle bir yeni oluşum olacak mıydı? Size belki şaşırtıcı gelecek ama ben siyasetteki her türlü yeni oluşumların ve çabaların AKPari ile yakından ilgili olduğuna inanıyorum. Yeni bir parti kurma çabası içinde olan bir grubun basından bu kadar büyük bir destek, hatta yönlendirme görmesi elbette ki normal bir duruma işaret etmiyor. Geçtiğimiz Pazar günü Sayın Cem kaç tane televizyonda programa çıktı biliyor musunuz? Nerede ise sabahtan akşama kadar televizyondan televizyona gezinip durdu; kendisine sorulan çanak ve kıyak sorulara cevap vermeye, kendini ve amaçlarını anlatmaya çalıştı. Bu konuşmalarda özellikle şu iki husus önemliydi: Biri Cemin türbanlılarla bir meselesinin olmadığını açıklaması, diğeri ise "çağdaş çoğunluk" peşinde olduğunu söylemesi. Cem'in türbanlılarla bir meselesinin olmadığını söylemesi neyi ifade ediyor? Bana sorarsanız hiçbir şeyi ifade etmiyor. Sorun Sayın Cem'in başörtüsüyle bir sorunun olup olmaması değil bu sorunu nasıl çözeceğidir. Sayın Cem beş yıldır bakanlık koltuğunda oturuyor, Mecliste yer alıyor. Bu süre içinde başörtülülerin çektiği sıkıntıyı duymayan kalmadı. Peki bu zaman içinde sorunun çözümü için ne yaptı? Türbanla sorunu yoktu, ama çözmek için de bir şey yapmadı. Bundan sonra ne yapacağı da belirsiz.
Türban siyasetin merkezi bir sorunudur
Bu bir şeyi gösteriyor; türban veya başörtüsü sorunu, Türkiye'de siyaset yapmak isteyen herkesin, ister sağda ister solda olsun, asla ıskalayacağı, görmezlikten geleceği bir sorun değil. Bu sorun toplumun ve siyasetin tam merkezine gelmiş oturmuştur ve siyasetçilerin duruşunu belirlemektedir. Bu bakımdan önemlidir. Önümüzdeki seçimlerde her bir partinin türbanla ilgileneceğini tahmin etmek zor değil. Ama önemli olan nasıl çözüleceğinin belirtilmesidir. Malum basın tarafından büyük bir heyecanla siyaset pazarına sürülen Mehmet Ali Bayar "makul çoğunluk" hedefiyle ortaya çıktı. Şimdi Sayın Cem de "çağdaş çoğunluk" hedefine işaret ediyor. Ne demek çağdaş çoğunluk? Çağdaş olmayan bir çoğunluk mu olur? En başta böyle bir kavramlaştırma yanlış. Cem bu kavramı bütün toplum kesimlerinin içinde yer aldığı bir çoğunluk şeklinde tanımlıyor. Peki bu mümkün mü? Bir hareket hem kendisini "sosyal demokrat" olarak tanımlayacak ve böylece kendini sınırlandıracak, hem de bütün toplum kesimlerinin içinde yer aldığı bir çoğunluktan bahsedecek. Cem'in ideolojik ve entelektüel kişiliği ne olursa olsun kendini "sosyal demokrat" olarak tanımlayan bir hareketin içinde Türkiye'de ancak sınırlı kesimler yer alabilir. Türkiye'de "sosyal demokrasi"nin iyi bir geçmişi yok, ayrıca genel olarak toplumun en fazla üçte biri bu eğilime sempatiyle bakıyor. Bu üçte bire talip olan kaç tane parti var? CHP, DSP, ÖDP, SHP ve diğer sol partilerin hepsi sosyal demokrat ve bu pastaya gözlerini dikmiş durumdalar. Yeni oluşum da bu üçte birlik pastadan pay almaya çalışacak. Bu hareketin en büyük hatası kendini "sosyal demokrat" olarak tanımlamasıdır. İkincisi Türkiye'yi viraneye çeviren bir yönetimin içinde etkili noktalarda görev almış kişilerin başarısızlık sonrasında ortaya çıkıp yeni bir parti kurmaya çalışmalarıdır. Başarısız bir yönetiminin içinden çıkıp halka güven verecek bir parti nasıl kurulur? Sözün özü şu; ortada abartılı bir düğün heyecanı var, tam da bir magazin siyasetiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Şu sıcaklarda magazin siyaseti eğlenceli oluyor!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |