T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dayatma

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz Washington'un tavrını Ankara'ya dayatıyor: "Türkiye katılmasa da Irak'ı vuracağız" demek, "Bizimle iyi ilişkilerinizi sürdürmek istiyorsanız, Irak'ta bizim yanımızda yer almak zorundasınız" demenin Amerikancasıdır. Bunun tahtında (altında) da "Zaten bu konuda bize mahkumsunuz" tehdidi müstetirdir (Saklıdır.)

Bu noktada en temel soru şudur: Türkiye, Amerika'nın, Irak'ı vurma konusundaki hangi gerekçesine katılmaktadır? Ya da Amerika'nın hangi vurma gerekçesi, Türkiye için de Irak'la savaş haline gelme gerekçesidir?

-Bir diktatörü bir ülkenin başından uzaklaştırma
-Irak petrollerini tamamiyle kontrol altına alma
-Irak'ın İsrail'e yönelik tehdidini önleme.
-Bölgede bir güç odağını yoketme.

Bunlardan hangisi, birilerinin içinde temenni biçiminde varolsa bile doğrudan Türkiye'nin politikalarını angaje edebileceği gerekçelerdir?

Bir ülkenin başındaki yönetimi, bir başka ülkenin devirmesi hangi hukuka dayanmaktadır? Ben de kalkıp Bush yönetiminin politikalarını insanlık için zararlı gördüğümde ve yeterli gücü bulduğumda onu yoketme hakkına sahip olabilmeli miyim? Ya da Irak için meşru olan, neden Amerika için de meşru olmasın? Ya da Irak'ı bombalama hakkı, neden birileri için de Amerika'ya yönelik bir savaş için gerekçe teşkil etmesin?

Burada iş sadece kullanabileceğiniz güçle mi alakalıdır?

Evet, bir ara Saddam'ın Türkiye'yi de rahatsız edecek politikalar peşinde olduğu bilgileri ortaya çıkmıştır. Ancak bugün de Saddam o noktada mıdır? Bugün de Irak, Türkiye'ye karşı Amerika'nın gösterdiği biçimde bir düşmanlık içinde midir? Türkiye, Körfez krizinden sonra meydana gelen kopukluk ardından, Irak'la yeniden iletişim kurarken, böyle bir düşmanlığı algılamış mıdır? Yoksa, özellikle işadamları çerçevesinde iyi ilişkiler geliştirme yolunda önemli adımlar mı atılmıştır?

Ayrıca Türkiye, bir süre önce Harp Akademileri Komutanlığı'nda gerçekleştirilen "Türkiye'nin Etrafında Barış Çemberi Oluşturma Sempozyumu"na da yansıdığı biçimde çevre tehdidini azaltmaya çalışırken, Irak'la yeniden sonucu belirsiz bir maceraya sürüklenmesi hangi akla hizmettir?

Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğu yolundaki iddia, Amerika'nın ısrarla dile getirdiği bir husustur. Bu yönüyle Türkiye'nin Irak'a karşı teyakkuz halinde bulunmasını gerektirebilir. Ancak, kitla imha silahı yalnızca Irak'ın elinde değildir. İsrail'in elinde de, 400 kadar nükleer başlıklı füze bulunduğu yakın zamanlarda kamuoyuna yansımıştır, ayrıca İsrail'in de kitle imha silahlarına sahip olduğu biliniyor. Peki İsrail'den hiç tedirgin olmamalı mıyız?

Türkiye, Başbakan Ecevit'in ve diğer yetkililerin ağzından oldukça önemli rezervler ortaya koymaktadır. Şunların altı çizilebilir:

-Irak'a yönelik bir savaş ve onunla birlikte başlayacak uzun süreli bir kargaşa, içinde hiç yer almasa bile, Türkiye-Irak ilişkilerini uzun süre normal çerçevenin dışına çıkaracak ve bunun azımsanamayacak ekonomik kayıpları olacaktır.

-Ayrıca böyle bir belirsizlik, zaten zor durumda olan Türkiye ekonomisini daha uzun süre ayağa kalkamayacak derecede kötü etkileyecektir. Amerika'nın bu kayıplara yönelik vaadleri ise hiçbir zaman gerçeklik kazanmış değildir.

-Kuzey Irak konusu, bilinmezlikler seyri içine sürüklenecektir. Bu noktada Türkiye Amerika'nın nihai hedeflerine güven duymamaktadır. Amerika'nın Irak'ta gelecekteki yapılanışın hangi çerçevede gerçekleşeceği konusunda da yeterli netlik mevcut değildir. Bir anlamda göç yolda düzülür cinsinden bir gelişme öngörülmektedir. Orada da "Türkiye masaya oturan taraf olsun" şeklinde bir görüş öne sürülmekteyse de bunun nerede duracağı kestirilememektedir.

-Irak'a yönelik bir harekata bir biçimde katılacak olan (en azından üsleri kullandırmak suretiyle) Türkiye'nin diğer Arap ülkeleriyle ilişkileri de olumsuz bir süreç içine girecektir.

-Irak rejimini devirmek gibi bir amaç, her şeyden önce, bir ülkenin rejimini o ülke halkının belirlemesi gibi temel bir ilkeyi ortadan kaldıracaktır ki, bu her ülkeye karşı kullanılabilecek iki yanı keskin bir kılıcın devreye sokulmasıdır. Kaldı ki bu yaklaşım, bölgenin, İsrail vahşetinden mustarip halkları için de "Amerika neden Şaron iktidarını devirmek için seferber olmuyor?" gibi bir soruyu sorma hakkını da beraberinde getirmektedir.

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, "Türkiye'ye bir şey empoze etmek amacıyla burada değilim" diyor. Ancak gayet açık ki Wolfowitz'in sözcülük yaptığı "dayatma" Ankara tarafından çok net biçimde algılanmaktadır.

Şu sorulabilir:

-Ankara bir dayatma ile karşı karşıya kalmasa Amerika'nın Irak harekatını onaylar mıydı?

Bunun cevabı asla "Evet" değildir.

Dayatma vardır.

Ve dayatmanın ardında, Amerika'nın IMF politikalarının arkasında yer alması gerçeği vardır. İster açıkça deyin, ister örtülü biçimde verilen mesaj şudur:

-Size krediyi açtırdık ve Arjantin olmaktan kurtuldunuz, şimdi de bunun bedelini ödeme zamanı geldi.

Dünya öyle bir dünya ki, onuru korumak dışa muhtaç olmamaya bağlı. Para veren emir verme hakkını da kendinde görüyor.

Bunu en çok Ankara etinde, kemiğinde hissediyordur. Biz, bu ülkenin sade insanları da Amerika'nın bu kaba dayatmalarını bilinçlerimizde çok derin biçimde hissediyoruz.


18 Temmuz 2002
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED