|
|
Bircan'a yapılan din ve
kıyafet ayırımına yargı da katılacak mı?
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde uygulanan, Medine Bircan'ın vefatıyla ortaya çıkan insanlık ayıbından herkesin alacağı dersler var. Öncelikle, bu ölümün buzdağının sadece görünen kısmı olduğunu daha yüzlerce Medine Bircan'ın sırada olduğunu, olabileceğini unutmamak gerekiyor. Bircan'ın ölümü bu yüzden, aslında bir ölümden daha dehşetli olan başka gerçeği gölgede bıraktı. Bundan daha önemli olan gerçek İ.Ü. Tıp Fakültesi'nin temel bir hak olan tedavi görme hakkını sadece Bircan için değil başörtülü olan herkes için engellemesi ve yüzlerce başörtülü hastayı, "öl ya da başını aç" tercihiyle karşı karşıya bırakmasıdır. Üniversitenin genelgesi yüzünden tedavi sürecine dahil olamayan, hastane kapısından dönen yüzlerce insan bulunuyor. Medine Bircan, eski hasta olduğu için tedavisi devam etmiş ama yeni bir işlem gerektiği zaman, yani başka bir hastaneye sevk için rapora ihtiyaç duyulduğunda önüne başörtüsü engeli çıkartıldı. Bu noktada, kalabalığa uymayarak işin aslını anlamaya çalışan Kürşat Bumin'in de haklı olarak söylediği gibi, olayın bütün detaylarıyla ve unsurlarıyla ortaya konulması gerekiyordu. Bumin'in bazıları tarafından yanlış anlaşılan ama, olayın dosdoğru bilinmesi ve "haklı bir davada haksız duruma düşülmemesi için" gerekli sorularının ne kadar yerinde olduğu, dün yayınlanan Mazlum-Der raporuyla da doğrulanmış oldu. Türkiye'nin yüzakı kuruluşlarından birisi olan Mazlum-Der, olayı başından sonuna kadar büyük bir duyarlılık ve gayretle inceledi. Duygusal davranmayarak, sadece gerçeğin ortaya çıkması için çalıştı ve mükemmel bir rapor hazırladı. Avukatlar Cihat Gökdemir, Leyla Demir ve Mustafa Ercan tarafından hazırlanan raporun sonuç bölümünde şunlar yazılıyor: "Medine Bircan'ın yaşadığı sorunun temel insan haklarına ilişkin bir sorun olduğundan şüphe duyulmamaktadır. Her ne kadar diyaliz makinasına bağlanarak bu husustaki sorumluluk üniversite hastanesince ifa edilmiş görünse de; Bircan'ın sevk işlemi, evraklarındaki fotoğrafın başörtülü olduğu gerekçesiyle uzun bir süre yapılmayarak, yönetmelikte anılan tedavi esasları ihlal edilmiştir. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Personel Daire Başkanlığının, Prof. Dr. Nur Serter imzalı (başı açık resmi şart koşan) yazısı personele ve yakınlarına yöneliktir. Oysa Medine Bircan personel veya personel yakını değildir. Kaldı ki, personele ilişkin anılan işlem dahi hukuka aykırıdır ve geri alınması gerekir. İdare, talep üzerine hiç vakit kaybetmeksizin derhal, Medine Bircan'ın sağlık karnesi ve raporlarına ilişkin işlemleri yerine getirmeli ve değerlerini incitmeden, moral çöküntüye neden olmadan Medine Bircan'ın ailesi yanında huzur içinde yaşamasını sağlamalı idi. Bunların yerine getirilmemiş olması, Medine Bircan'ın ölümünden yer ve zaman itibariyle idarenin sorumlu olduğuna işaret etmektedir." Yeryüzünde, insanların tedavi olma haklarını koruma altına alan onlarca bildirge, beyanname, yasa, yönetmelik vs. var. İ. Ü Tıp Fakültesi ve başta Rektör Kemal Alemdaroğlu olmak üzere bütün sorumlular, bütün bu metinler karşısında mahkumdur. Hepsi bir yana, sadece Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan Hasta Hakları Yönetmeliği'ndeki şu ifade üniversiteyi mahkum etmek için yeterlidir: "Sağlık hizmetinin verilmesinde, hastaların, ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve ekonomik ve sosyal durumları ile sair farklılıkları dikkate alınamaz. Sağlık hizmetleri, herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde planlanıp düzenlenir." Üniversite, hem hastalar arasında din ve siyasi düşünce ayırımı yapmıştır, hem de sağlık hizmetlerini herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde düzenlemeyerek tedaviyi imkansız hale getirmiştir. Zaten, Fakülte Dekanı ve yetkilileri de başörtülü resim çektirmeyen hastalara sağlık karnesi verilmediğini açıkça ifade ederek yaptıkları ayırımcılığı itiraf ediyorlar. Genelge metni, dekanın itirafı ve hastanedeki mevcut uygulamalar; dekanlık ve rektörlük nezdinde işlenen suç için delil teşkil etmektedir. Türkiye'de gerçekten hukuk varsa, insanların adalete güvenlerinin devamı isteniyorsa bu uygulamanın sorumlularına hesap sorulmalı ve haklarında tatmin edici bir yargılama yapılmalıdır. Türkiye'de sağlık hizmetlerini verilmesinde ayırım yapıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Yargının bu olaya yaklaşımı, hakim ve savcıların sergileyecekleri tutum, insanların dinleri ve kıyafetleri nedeniyle yargı önünde ayırıma tabi tutulup tutulmadıklarının da ölçüsü olacaktır. Herşeye rağmen süreç de başlamıştır... Savcılar henüz harekete geçmedi ama Sağlık Bakanlığı'nın hastaneye müfettiş göndermesi ve Türk Tabipler Birliği'nin konu hakkında inceleme başlatması umut vericidir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |