|
|
Ecevit'ten sonrası
"Öksürsem piyasalar allak bullak oluyor, çekilirsem ne olur?" diyor Ecevit. Ve bunu "çekilmeme"ye gerekçe yapıyor. Aslında burada bilinçli veya bilinçsizce yapılan bir "atlama" var. Ecevit herkes için kaçınılmaz olarak akla gelecek bir ihtimali atlıyor. Ecevit soruyu neden şöyle de sormasın: -Öksürsem piyasalar allak bullak oluyor, ya emr-i Hak vaki olursa... Olmaz mı? Hangi insan için ihtimal dışıdır bu? Ve insan belli bir yaşa geldikten sonra, bu ihtimalin daha çok akla gelmesinden daha tabii ne olur? İnsanlar yaşarlar ve bir gün gelir hayata veda ederler. Aslında, Ecevit'e bağlı "belirsizlik" sağlığının nereye doğru gideceği ile ilgili. Daha doğrusu toplum, işin nereye doğru gittiğine karar vermiş durumda da, asıl kaygı - tedirginlik, bunun ortaya çıkaracağı belirsizlikten kaynaklanıyor. Ecevit, o ihtimali gündemine almadığı, almak istemediği için, olayı kısa bir "hastalık molası" gibi görüyor ve herkesi şaşırtan tavırlar sergiliyor. Oysa kamuoyu, "Ecevit dönemi"ni çoktan bitirdi. Gündem "Ecevit sonrası"na endekslendi. Belirsizlik de daha çok o alanda oluşuyor. Ve belirsizliğin odağında da DSP var. Ecevit'ten sonra DSP'nin istikrarlı bir geçiş yaşayacağı bilinse, belirsizlik bu ölçüde tedirgin edici olmayabilirdi. Ama karizmatik bir lider sonrasında her halükarda sancı ortaya çıkar, Ecevitler'le bütünleşmiş bir DSP için bu daha çok böyledir. Kendisinden sonraki ismi Ecevit bile belirlemiş olsa, kısa süre içinde, başka gönüllerdeki başka aslanlar harekete geçip, sancılı ortama yelken açacaktır. Nitekim başta Ecevitler'in kendileri olmak üzere bir çok kesim, henüz var olduğu düşünülen "karizma"dan yola çıkarak, DSP'nin geleceğini belirleme gayreti içerisindedir. Ecevitler "halef bırakmayız" diyor ama, şu sıralar temas kurdukları partililerle bir "DSP geleceği" hazırlamaya çalıştıkları çok açık. Ecevitler'e içerden dışardan ve etkin odaklardan "Cem'li - Derviş'li- Özkan'lı" kompozisyon sunanlar da var. 9'lar Ecevitler'e "Ecevitsiz DSP'yi hazırlayın" çağrısında bulundu ama, siyasetçilerin gönüllerinde yatan aslanın ne olduğunu kestirmek kolay olmaz. Yarın Ecevitler "İşte size Ecevitsiz DSP" diye bir formül ortaya koysalar, bunun bizzat 9'lar tarafından nasıl karşılanacağı belirsizdir. DSP'de daha düne kadar Ecevit'in "lâzım-ı gayrı mufarıkı - olmazsa olmazı - ayrılmaz parçası" olan ve bu niteliği ile Başbakan Yardımcılığı görevine getirilen "Hüsamettin Özkan'ın ilişkilerine ne oldu?" sorusu, DSP'nin geleceğine ilişkin belirsizliğin bam teli gibi duruyor. Bir de DSP'nin "sol bağlantısı" var ki, bu nitelik başlı başına bir belirsizlik unsuru olarak değerlendirilebilir. Ecevitler, bir noktada DSP'yi solun genel hastalığı olan fraksiyonlaşma - atomizasyon sürecinden korumayı başarmışlardı. Ecevitler sonrasında bu tavır nasıl korunabilir? Şu anda kemalizmden sosyalizme kadar uzanan ve hemen aynı oy potansiyeline oynayan bir düzineye yakın yapılaşma var. "İttifak - mittifak" diye yola çıktığında dahi sonunda darmadağın olmak bu yelpazenin "hal ve gidiş" notudur. "Ecevitler supabı" aradan çekilirse DSP de, bu yelpazede eklemlenebilir ve her taşı bir tepede kalır mı? Yarının belirsizliğinin bir başka sebebi bu. Ve seçim... Ecevitsiz bir DSP'nin seçim başarısı ne olur? Hiç kimse, hele mevcut hükümetin performans düşüklüğünden sonra, DSP için ümit barındırmıyor. Alın size bir gelecek kaygısı daha... Arapça bir söz var : "Küllü atin, atin..." "Her gelecek gelecektir" anlamına geliyor bu söz. Türkçede bunu ifade eden ve bugünkü duruma da tam denk düşen söz şu: "Korkunun ecele faydası yoktur." İşin içinden çıkmak için "korkulu düya görmektense uyanık durmak evladır" sözünden de istifade edilebilir. "Öksürsem piyasalar etkileniyor, ya çekilirsem..." diyen Ecevit bilmeli ki Türkiye çoktandır "Ya çekilirsem..." i tüketiyor. Ecevit bitti, hem bitmiş bir kişinin başbakanlıkta oluşturduğu boşluk, hem de Ecevit'in olmadığı günlerin belirsizliği etkiliyor Türkiye'yi... Bu şartlar altında seçim, toplumun kendini savunma mekanizması gibi duruyor. Çürümüş yanlarını devre dışı bırakmak ve yeni güçleriyle ayağa kalkmak, demokratik toplumlarda seçim bu demek. Seçim, belirsizliği bitirecek mekanizma olarak her gün daha çok aciliyet kazanıyor. "Çekilme" eylemini kaderin infazına bırakmak da bir yol tabii ki. Ama oraya doğru yol alışta her eylem ülkenin kaderi açısından "çekilmez" hale geliyor. MHP lideri Devlet Bahçeli "Ömrünün son demlerinde bir insana çekil demek şık değil." diyor. Burada Başbakan'ın "ömrünün son demlerinde" olduğunu söylemek, ya da "ömrünün son demlerinde başbakanlıkta sırar etmek" şık mıdır sorusu da pekala sorulabilir. Prof. DR. Mustafa Erdoğan'ı cezalandırmak Prof. Dr. Mustafa Erdoğan bir bilim adamı. En zor zamanlarda düşüncesini özgürce açıklayan bir bilim adamı. 28 Şubat süreci gibi üniversitelerin, yer yer yargı mensuplarının brifinglenerek kimlik değiştirdiği bir zamanda bile onu, özgürlüğü seslendiren bir duruşta görüyoruz. Şimdi Anayasa Mahkemesi üyeleri, Prof. Erdoğan'ın "Fazilet Partisi'ni Kapatma Kararı Işığında Türkiye'nin Anayasa Mahkemesi Sorunu" başlıklı yazısı sebebiyle 5'er milyar liralık 8 ayrı dava açmışlar. Ayrıca Erdoğan ve yazının yayınlandığı Liberal Düşünce Dergisi'nin Yazıişleri Müdürü H. Kürşat Kopuzlu hakkında suç duyurusunda bulunup 10 yıla kadar hapis isteğiyle dâvâ açılmasını sağlamışlar. 40 milyar lira tazminat ve 10 yıla kadar hapis... Kime? Bir bilim adamına... Maaşından başka geliri ve beyninden ve kaleminden başka sermayesi olmayan bir bilim adamına... Dâvâyı kim açıyor? Anayasa Mahkemesi üyeleri... İnsan, bir bilim adamının hakaret içermeyen bir yazısının gene bilimsel platformda cevaplanmasını bekliyor. Liberal Düşünce Topluluğu, bu konuda belki en serbest düşünceli insanlardan oluşuyor. Yani Anayasa Mahkemesi üyeleri, böyle bir tazminat veya ceza dâvâsı açacaklarına Liberal Düşünce Dergisine bilimsel bir cevap yazmış olsalardı, herhalde daha şık olurdu. Prof. Erdoğan'ın bundan sonra alacağı maaşlara haciz koydurmak ya da onu cezaevine yollamak... kim mutlu olabilir bundan? Ben Anayasa Mahkemesi üyeliği gibi yüksek yargı makamına gelmiş insanların, düşünceyi tazminat veya hapis tehdidi ile karşılamayacak bir manevi tatmin duygusu içinde bulunduklarını düşünmek isterim.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |