T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şapkadan tavşan çıktı

Yeni yıla, yepyeni umutlarla değil, yeni tartışmalarla girdik. Hayallerini ve yarınlarını "banka hortumcuları" yüzünden kaybeden bir milletiz. Bu sebebten dolayı, yolsuzlukları sürdürecek adımları dikkatle takib etmenin önemine inanıyoruz.

Kime yarayacak?

Sermaye yeterlilik rasyoları düşük olan ve sermayelerini arttırma takatı bulunmayan bankaların özkaynaklarını takviye etmek üzere, IMF veya Dünya Bankası kaynaklı, düşük faizli uzun vadeli 7 katrilyon liranın verileceğini işitince, "Acaba gene kimin ekmeğine yağ sürülüyor?" diye düşünmekten kendimi alamadım.

Olaylara böyle şüpheyle bakmamızın bir çok sebebi var.

Çünkü, her şeyden önce, bu kadar büyük operasyon, neden böylesine gizlilik içinde yürütüldü? Neden son dakikada verilen bir önergeyle gündeme girdi? Niçin "Sermaye yeterlilik rasyosu" gibi teknik terimler kamuoyuna mal edilecek şekilde tartışılmadı?

"Toplam bankacılık varlıklarının, en az % 1 oranında piyasa payına sahip banka veya banka grubu" denilince, hangilerinin kastedildiği, bu oranın düşürülmesinin kime, ne imkân sağlayacağı vatandaş tarafından bilinmiyor. Önceleri, pazar payı % 2 olan bankalar destek görecekken, oranın % 1'e inmesinde "işe rufailer mi karıştı?" yoksa, gerçekten ekonominin gereği mi yapıldı?

Tehlikeli ilişkiler

Türkiye'de hiçbir adım şeffaflık içinde, halkı bilgilendirerek atılmıyor. Atılamıyor. Çünkü her medya patronunun bir de bankası var. Bu yüzden aş, karanlıkta pişiriliyor.

Bir süredir çeşitli bankalar hakkında, tereddüt yaratacak söylentiler işitiyorduk. Bu bankaların bazıları medya bağlantılıydı. Zaten konunun, kamuoyunun bilgisinin dışında, basın kuruluşlarının derin sessizliği içinde sonuçlandırılması da, dönme dolap vaziyetinin bir belirtisi.

Soruyoruz açıkça: Acaba, bu işten, Aydın Doğan'ın bankası Dışbank, Mehmet Karamehmet'in bankası Pamukbank yararlanacak mı? Veyahut Uzanlar'ın İmar Bankası?(1)

Sadece medya patronları değil, bir parti genel başkanının da, bir bankayla "akrabalık bağı" var.

Turgut Yılmaz, Tekstilbank'ın yöneticisi ve ortağı değil mi?

* * *

Hatırlarsınız büyük devalüasyon arefesinde, birkaç bankanın yüksek miktarlarda döviz aldığı kulağımıza gelmişti. Bunların, adını milletvekilleri, defalarca Kemal Derviş'e sordu. Derviş her soruyu "Ticari sır" diye cevaplamadı.

Oysa, yolsuzluk kokusunun çıktığı yerde ticari sır olmaz. Bu bankaların adını IMF biliyor; uluslararası bir kuruluş olan Deloit Touch biliyor. Sade vatandaş bilmiyor.

Bol miktarda döviz alan bankalar arasında, muhalefet sıralarında tekrarlanan iddialara göre, Tekstilbank da vardı.

Gizlilik perdesi, o gün cereyan eden gelişmelerin üzerini örttü. Sadece, devalüasyondan bir gün önce, (veya bir kaç gün önce) dövize dönen Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'in başı yandı.

Bugün de adeta yangından mal kaçırılıyor ve sallantıda olan bankalara yardım eli uzatılıyor.

Hangi bankalar uzun vadeli düşük faizli bu krediden yararlanacak? İlâve kaynakların da hortumlanmamasının teminatı ne olacak?

Özen gösterelim

Bu işin, hiç değilse hakkaniyete uygun cereyan edebilmesi için, şu noktalara özen gösterilmeli:

1) Bankanın kaynaklarını, kanunî sınırları aşacak şekilde, hâkim sermayedarın diğer şirketlerine kullandırıp kullandırmadığı incelenmeli. Eğer böyle bir durum varsa, Bankalar Kanunu'nun zimmet hükümleri, diğerlerinde olduğu gibi işletilmeli. Aksi takdirde bir eşitsizlik doğar ve Güngör Mengi, "Benim patronum niçin hapiste?" diye sormaya hak kazanır. (28 Aralık 2001 - Sabah)

Ecevit, Hürriyet'ten Sedat Ergin'in sorularını cevaplandırırken "Bir kere oldu" demiş, eski hukukî işlemleri kastederek. (31 Aralık 2001 - Hürriyet) Sanki haksızlık yapılmış gibi, çaresizlik içinde konuşmuş.

Oysa, Dinç Bilgin'le aynı durumda olanlar için de, cezai müeyyideler uygulanmalı. Hortumcular cezasız kalmamalı. Burada amaç, bankacıları değil, bankaları kurtarmaktır. Aslında esas amaç, reel sektörü canlandırmaktır. Üretici sektörün, bankalara olan borçlarının yeniden yapılandırılmasını öngören tasarı görüşülürken, "bankaları kurtarma önergesi", son anda, Plan Bütçe Komisyonu'nda yasaya ilâve edilmiştir. Milletvekillerinin dahi, bir oldu bittiyle karşı karşıya kaldıkları anlaşılıyor.

2) Kredi yardımı yaparken, reel sektöre kredi verip tahsil edemeyenler, bu yüzden sıkıntıya düşenler, öncelik almalı. Parayı kendi şirketlerine kullandıranlar ise cezalandırılmalı.

3) Kredi verilen bankadan, çok yüksek miktarda gayrimenkul teminatı sağlamak gerekir. Riske karşılık her şeyleri haczedilmeli. Hazine, kendisini bu defa sağlama bağlamalı.

4) Hazine, yeni kaynakların nasıl kullanıldığını yakından denetlemeli. Yönetim kurullarında mutlaka temsilci bulundurmalı.

5) Dünya Bankası madem parayı veriyor, o zaman kredinin kime tahsis edileceğinin kıstasını da o belirlesin. Böylece kayırmacılık ve hortum riski azalacaktır.

Star'ın yayını

Star gazetesi iki gündür soruyor: Halkın parasıyla hangi basın patronu kurtarılacak?

Star gazetesi, tasarıya karşı olduğuna göre, herhalde, İmar Bankası'nın kaynak ihtiyacı yok. Sermaye yeterlilik rasyosunu demek onlar tutturuyorlar. Kanuna göre, bankanın sermayesi en az, yükümlülüklerinin (bankaca verilen kredilerin) %8'i oranında bulunmalı. 100 liralık kredi veriliyorsa, bankanın sermayesi en az 8 lira olmalı. "Sermaye yeterlilik rasyosu % 8 olmalı" derken, işte bu oran kastediliyor.

Acaba, hangi medya patronlarının bankalarında, sermaye oranı % 8'in altında? Ve acaba kredileri kimlere kullandırmış? Kendi şirketlerinin kasalarına mı girmiş?

MGK'da tartışma

Maalesef bütün bunlar bilinemiyor. Milli Güvenlik Kurulu'nda, Necdet Sezer, haklı olarak Derviş'e soruyor:

"2001'de zor durumda olan bankalara devlet el koyarak Fon'a devretti. Bunu, bankacılık sistemini sağlıklı bir yapıya kavuşturmak için gerçekleştirdiğinizi söylediniz. Şimdi ise bundan vazgeçip, güç durumda olan bankaların kasasına para aktarmak için önerge veriyorsunuz. Önceki mi doğru, bu yaptığınız mı?"

Ve diğer bir soru:

"Halkın parası ile mi banka kurtarıyorsunuz?"

Bugün yapılan doğruysa, sadece, nakit sıkışıklığı olan ve kaynaklarını hortumlamayan Demirbank'a devlet niçin para vermemişti? Demirbank Fon'a devredildi, sonra yabancı bir bankanın eline geçti. Bunun sorumluları hesap vermeyecek mi?

Peki devlete verdikleri vaadi yerine getirip, para yatırmak suretiyle, sermaye yeterlilik rasyolarını % 8'e çıkaranlara haksızlık yapılmış olmuyor mu?

* * *

Meselâ Akbank, belli ki sağlam bir banka. Rasyosu % 8'in üzerinde. Sahibi Sabancılar.

Ama Başbakan Ecevit, ABD seyahatine gidiyor. Sakıp Sabancı'yı davet etmiyor. Birkaç tenkit yaptı diye, gözü onu görmek istemiyor. Buna mukabil, çok sayıda batık banka patronunu takmış peşine, Amerika'ya götürüyor. Adamların yurt dışına çıkış izinleri bile yok.

Belli olmaz, bu yasağı dahi kaldırabilirler. Burası Türkiye, şapkadan, her an tavşan çıkabilir.

Baksanıza, reel sektörü kurtaracağız diye getirdikleri tasarıyı, el çabukluğu marifetiyle, nasıl da banka kurtarma operasyonuna çevirebildiler.

Peki vatandaşı kim kurtaracak? Bu doğalgaz afetinden, el yakan gıda ürünlerinden, enflasyon canavarından? Hayat pahalılığından?

Ve hem iktidarsız, hem de muhteris bu iktidardan?

...........

Dipnot (1): Mamafih Star, yasaya karşı çıktığına göre, İmar Bankası'nın bir menfaati yok gibi görünüyor.


1 Ocak 2002
Salı
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED