|
|
Yerli malı tezgâhı
İlkokul ikinci sınıf öğrencisi bulunan kızım, geçenlerde, "donanmış" ve "bilenmiş" bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak karşıma dikilip, benden, "Yerli Malı Haftası"nı konu alan kompozisyon ödevine yardımcı olmamı isteyince, elim ayağım tutuldu. Hay Allah! Bu konuda birkaç yazı yazmıştım ama... "Yerli malı yurdun malı kızım" dedim, "Herkes onu kullanmalı, böyle böyle yazıver işte..." "Saçmalama baba" dedi, "Bu ciddi bir ödev..." Kurt Kanunu. Bu da ciddi bir romandı. Kemal Tahir'in coşkulu kaleminden, 1926 yılının o uğursuz Haziran ayında İzmir Gaffarzade Oteli'nde başlayıp, İstanbul'da, Maliyeci Emin Bey'in Kocamustapaşa'daki mütevazı evinde sonlanan "sürek avı"nın öyküsü... Kurtuluşu, beylik tabancasını şakağına dayayıp intihar etmekte bulan Kara Kemal'in hazin ve içler acısı serüvenine koca romancıdan başka kim kalem üşürebilirdi? Kara Kemal adını bir yerlerden görmüş, duymuş, okumuş olmalısınız. "Bir millî burjuvazi oluşturalım, ticaret imtiyazından tüm Anadolu halkını yararlandıralım" diyen odur. "Devlet eliyle zengin yetiştirme"nin sakıncaları konusunda Mustafa Kemal'i uyaran, İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararları, hissi kablel vuku eleştiren, devletin yedeğinde palazlanan "yerli sermaye"nin, gelecekte iktisadî gelişmeyi baltalayacağını söyleyen ilk iktisatçı... Kara Kemal'in bittiği/bitirildiği noktada "onlar" sahne alır: "İçe kapanmacı" sermaye... Ki, çalışma tarihi boyunca, "Sultanahmet'te, turistlere kartpostal satan kara saçlı bir çocuk kadar bile ülkeye döviz kazandırmamıştır..." Bütün o İzmir İktisat Kongreleri, sanayileşme çabaları, devlet güdümlü teşvik ve yatırım programları aynı kapıya çıkar: Taponcu sermayeyi koruyup palazlandırmak, ve en nihayetinde sermaye sınıfının yedeğinde ulusal (!) ve laik özellikler gösteren bir yeni sınıf türetmek. Batı'daki burjuvaziden, hele de Kara Kemal'in ihdasında zaruret gördüğü yerli burjuvaziden farklı olarak, bu sınıf, devlete yaslandıkça semirdi ve "repocu" kazurat takımını türetti. "Rekabet"ten korktuğu için de, dünyaya açılmak yerine "iç pazar"ı parsellemeye yöneldi; ürettiği çürük-çarık malları dünya ortalamasının üzerinde fiyatlarla yoksul Türk halkına kaktırdı. Ve bu sınıf, yıllarca, nesebi gayrı sahih bir bayram olan Yerli Malı Haftası'yla kendisine bir kulvar açmaya, rekabet düzenine başkaldırıp palazlanmaya çalıştı. Oysa, içe kapanmacı, totaliter, faşist ülkelerin züğürt tesellisiydi Yerli Malı Haftası... Beceriksiz, tembel, "üretici ruh"tan yoksun yöneticilerin mazeret beyanı... Bütün çocukluğumuz, okullarda, bu nesebi gayrı sahih bayramı kutlayarak; yoksulluğu, züğürtlüğü, köylülüğü paylaşarak geçti.
Nereden başlasam? "Yerli Malı Haftası"nın buyurgan, sert, totaliter yönetimlerin "bozuk düzen"e payanda olacak "iç zengin" yaratma tezgahından başka bir şey olmadığını nasıl anlatsam? Ben bu mevzuların, o siyah-beyaz arkaik Türkiye'yle birlikte tedavülden kaldırıldığını düşünüyordum. Bir ara içimden, muallim hanıma da verip veriştirmek geçti ama, kadıncağızın bir kabahati yok. Bütün kabahat anlı şanlı 'müfredat hazretleri'nde. Şimdi gel de Emin Şirin'in kulaklarını çınlatma. Giderek saplantılı bir meraka dönüştürdüğünü sandığım "müfredat" meselesinde sen haklıymışsın yahu Emin abi!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |