T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir "yıl sonu - yıl başı" yazısı

Yılın son üç günü Köln'deki kitap fuarı vesilesiyle Avrupa'daydım. Almanya'da, Hollanda'da işçilerimizle, dostlarımızla birlikte oldum. Gezilerimiz sırasında zaman zaman trafik kurallarından, sür'atten, kırmızı ışıktan bahsedildi, anlattılar:

-Burada bir gün evinize falanca gün, falanca yerde kırmızı ışıkta geçtiğinize dair fotoğraflı bir ceza bildirimi gelebilir. Şaşırırsınız, nerede aşırı sür'at yaptığınızı hatırlayamazsınız, geçtiğiniz kırmızı ışık için hayıflanırsınız. Çünkü cezalar hatırı sayılır cezalardır. O yüzden burada herkes kurallara uymakta azami dikkatlidir.

Bu yıl sonu – yıl başında işte bunu düşünüyorum.

Herkes hesapları denkleştirmeye çalışıyor, ben de geçen bir yıl ile birlikte ömrümün hesabını...

Acaba kaç fotoğraflı tespit yapıldı geçen bir yıl içinde ve "bir gün" nasıl bir bildirimle karşılaşacağım?

Geçen gün yolda giderken, yanımdan geçen bir ticari otonun, bamm diye çamurlu suyun içine girdiğini ve kaldırımdan giden yayayı yukardan aşağı yıkadığını gördüm. Onu fotoğraflayan bir "dünyalı" olmadı. Ama acaba hiç fotoğrafı çekilmemiş midir dersiniz?

Bir güzel insan tanıyorum. Kendisi ile birlikte fotoğraf çektirmek isteyen gençlere "Evladım, der, zaten sürekli fotoğraflarımız çekiliyor."

Bayezid-i Bestami de sürekli fotoğrafının çekildiği bilincine ulaşanlardan biriymiş. Bir gün bir beldeden başkasına giderken yolda konaklamış. Sonra ayrılmış. Epey bir yol aldıktan sonra üzerinde bir karınca bulunduğunu fark etmiş. "Bu karınca konakladığım yerde üzerime gelmiş olmalı, diye düşünmüş, bu yurdundan yuvasından ayırdım, buna hakkım yok. Gidip yuvasına yeniden bırakmalıyım." Geri dönmüş, onca yolu yeniden yürümüş ve karıncayı yuvasının bulunduğu yere bırakmış. Herhalde, "karıncanın hukukunu fotoğraflayan birilerinin bulunduğu"na inanmaktaymış.

Eskiler böyleymiş, onların nezdinde karıncanın da hukuku varmış, kuşun da, ağacın da, göğün de yerdin de, suyun da... Ya insanın? Yaradılanı sevmek, Yaradan'dan ötürü... Madem ki yaratılmış, Rabbin hilkatine mazhar olmuş, öyleyse.. diye düşünürlermiş onlar...

Beni en çok insanın yaptıklarına şaşırması etkiliyor. "Falanca zaman falanca yerde aşırı hız içinde, kırmızı ışığı, yani sınırları geçerken görüntülendiniz...""

Kur'an-ı Kerim'de, insanın, büyük hesap gününde, eline kendi hayat kitabı verildiğinde yaşayacağı şaşkınlık anlatılır: "Bu kitaba ne oluyor ki, büyük küçük ne varsa hiçbir şey bırakmamış kaydetmiş!.. diyecek insanoğlu..."

-Allah Allah!!! Ben böyle yaptım mı?

-Bir kez gönül yıktın ise.. diyor Yunus...

Gönüller ayaklarımızın paspası olmuş sanki, kaç gönül yıkıyoruz bir günde de ruhumuz duymuyor.

Tüm bunların bir kitapta yazıldığı bilincini yitirmişiz. Oysa bir kamera görüntülüyor tüm bunları... Deyin ki iç dünyamızın fotoğrafı çekiliyor.

Eskiler, ve tevbe terbiyesinden kopmayan yeniler tevbe ederken;

-Bilip ettiklerimden bilmeyip ettiklerimden... diye söyleşirlerdi Allah Teala ile... "Unuttukları ve hataen, bilinçsizce ve kasıtsızca yaptıkları şeyler" için Rabbin dergahına el açarlardı... "Bizi muaheze etme" derlerdi.

Postallarla bastığımız kalpler nice inciniyor kim bilir, ama içimizde bir titreme olmuyor. Oysa "yürekte bir kara nokta" olarak niteliyor Allah Rasulü her günahı... Kaç kara nokta var yüreklerimizde?

54'üncü yaşıma girdim.

Her yılın tek tek arınması diye bir meselem olmalı. Hesapları denkleştirmeliyim. Sevgili Peygamberimiz'in "Ahiret yoksulu" diye nitelediği bir kişilik var. Dağlar gibi yığılan iyilikleri küçük zannettiği "kırmızı ışık ihlalleri – hudut tecavüzleri" ile tükenen ve "geri dönme – geri dönüp de eksileri artı yapma" imkanı olmayan insanın iflası o. Oraya varmadan hesapları denkleştirmeliyim...

Çağrı geldiğinde ne de telaşlı oluyoruz oysa. Ne kadar da hazırlıksızız yolculuklara... Komşu şehre yolculuk için bile valizleri toplamak ne kadar zaman alıyor. Oysa çağrı geldiği zaman, toparlanacak zaman bile bulunamıyor.

Acaba "görüntülerimiz" bir dev meydanda, bir dev ekranda insanlara gösterilseydi ne kadarını seyretmeye tahammülümüz olurdu? Kimin ne kadar tahammülü olurdu?

Şükür Yaratan'a ki, "Ayıpları örtme"yi Zatına ahlak edinmiş. Ama yarın insanların birbiri ile hesaplaşma gününde her defter, her bilgisayar kaydı, her film tespiti hayat kitabımızın ekleri olarak konacak ortaya...

Bir yıl sonu – bir yıl başı...

Sanırım varoluşun sırrını çözenler, geldiği ve gittiği yerin farkında olanlar, şirketin muhasebesinden önce, hayatın muhasebesini yapma gereği duyacaklardır.

Biliyorum nisyan bizim hamurumuzda var, kimi zaman adımızı unutuyoruz, ama her şeyi unutsak, unutmamamız gereken bir şey var, her insan için Allah adına görev yapan "bir rakibü atid – titiz bir murakıp" bulunduğu...

Tüm geçmiş yıllarınızın Rabbin huzuruna varacak duruluğa erişmesini ve tüm gelecek yıllarınızın bize şah damarımızdan yakın bir Varlığın idraki içinde yaşanmasını diliyorum.

Son söz:

-Hesaba çekilmeden önce kendi kendinizi hesaba çekiniz.

Çünkü her gelecek, gelecektir.


1 Ocak 2002
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED