T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Mehmet Ragıp Karcı'nın Bursa ziyareti

Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi'nin hafta sonu konuğu, şair Mehmet Ragıp Karcı idi. Karcı, genel olarak şiir, şair, poetik tavır, edebî türler arası yakınlıklar/farklılıklar ile, daha özelde Halk şiiri (türkü eksenini baz alarak) ve Divan şiiri geleneğine bakışını anlatan bir değerlendirme konuşması yaptı.

Mehmet Ragıp Karcı, öncelikle, şiir heveskârlarının ve birçok şairin az okuduğundan yakınarak; esprili bir üslûpla, bir ara, "Yazarlar Birliği" adının "Okurlar Birliği" olarak değiştirilmesini teklif ettiğini, dahası, "Yazarlık Okulu" yerine de, esasen, "Okurluk Okulu" açılmasının lüzumunu (eline kalemi alan herkesin hemen "Yazar" yaftasını sahiplenmesindeki komediyi) vurguladığını belirtti.

Bu bağlamda, özellikle genç şairlerin 'sabırlı' olmalarını; 3-5 yıl, tabir caizse 'şiir orucu' tutmalarını (bir 'tavsiye' üzerine, kendisinin başlangıçta 7 yıl "şiir yazmama" kararı aldığını); şiirin sadece şiirden değil, diğer türdeki metinlerden de öğrenilebileceğini; şiirin, öncelikle bir 'dert' olarak anlaşılması/anlamlandırılması gerektiğini; şiir serüvenindeki ilk ana durağın, 'usta-çırak' ilişkisi dolayısıyla edinilecek öğrenme-eğitim biçimi olduğunu örnekleriyle ifade etti.

Ankara'da, "şairler-şiirciler" şeklinde tasnif ettiği bir ayrımın, işleri kolaylaştırdığını aktaran şaire göre; şairin esas meselesi, dil üzerinde yoğunlaşmak ve şiir adına özgün yaklaşımları benimsemek olmalıdır. Bu bakımdan, yazılan metnin öncelikle "şiir" tanımını/farkını hak etmesi gereklidir. Yoksa, salt kafiye uyumu tutturarak ya da hece sayısını hesap ederek yazılan 'şey'ler için, "bu şiirdir" yargısına varmak mümkün değil..

Şiir-folklor ilişkisinin mahiyetinin ne olduğunun, Cemal Süreya'nın "Folklor şiire düşman" sözüyle ilintilendirilerek sorulması üzerine, Mehmet Ragıp Karcı, özetle, Halk şiiri ve otantik müziğin çıkış ve varoluş amacında, gönül emeğinin toprakla olan münasebetini iyi anlamak gerektiğinden bahsetti. Bu bağlamda, kendi insan ve kültürüne yabancılaşmanın doğurduğu sorunları ve çarpıklıkları, verdiği örneklerle sergiledi.

Burada bir parantez açmak lüzumunu hissediyorum; şundan: Sanıyorum, Cemal Süreya'nın mezkûr özdeyişi, eğer içeriğine nüfûz edilemezse, yanlış çağrışımlara yol açabilecek bir tehlikeyi de beraberinde taşıyor. Örneğin, geçtiğimiz günlerde, bu sütunda yazan bir hikâyecimiz; şairin o sözünden kalkarak, Süreya'nın şiirinde kullandığı silahların hep düşman silahı olduğunu iddia etmek gibi bir algı yanılgısı yanında; şairin, modern şiirin yapısal karakterini ifade ederken, bir zihniyet değişimine/dönüşümüne yaptığı vurguyu ve bu husustaki temellendirmeyi anlamadığını gösteriyordu. Soruyorum: Halk şiirinin, türkülerin mazmunlarını sembolize eden kelimelerin bir şiirde yer alması, o şiirin folklora 'dost' olduğu anlamına gelir mi? Veya, tersi!? Bu konuya, daha sonra tekrar dönmeyi düşünüyorum..

Söyleşinin ilerleyen bölümlerinde Ragıp Karcı; hem kitabından şiirler okuyarak ve hem de Akif İnan, Fethi Gemuhluoğlu ve özellikle Necip Fazıl odaklı hâtıratından kimi pasaj ve sahneler aktararak, geceyi daha da renkli kıldı.

Mehmet Ragıp Karcı'nın gerek orijini, mîzacı, hayat bilgisi/görgüsü ve tecrübesi, gerek algı, tasavvur ve tahayyül dünyası, gerekse yaşantı biçimi ve estetik beğenisi itibariyle, halk kültürünün belli başlı simgelerinden olan 'saz'a düşkünlüğü, bilenlerin malûmudur. Kendisi, çok iyi derecede saz çalar. (Bundan, biz de nasipdâr olduk.) Ancak, söz konusu ünsiyetin ana motif ve damarlarını, "Mehmet Ragıp Karcı şiiri"nin yapısal bütünlüğü içinde çok bariz biçimde görmek, pek de mümkün olmaz. Zira, Karcı, yazdığı şiirin ana unsurlarını, "modern şiir"in estetik/ontolojik değerleriyle bütünleştirirken; Halk şiirinin, türkülerin ya da Divan şiirinin dünyasını, bir "rûh akrabalığı" sezgisiyle, şiirinin kültürel dokusu içinde 'eritmeyi' hedefler. Dolayısıyla, şiirde, duygu dünyasının kazanımlarını, modern bir tarzın verimlerine dönüştürmeyi başarmak yolunu seçer. Genellikle, başarır da..

Kim bilir; şiirdeki estetik yaklaşımı bakımından, "Kaside" ya da "Naat" yerine, "Gazel" ya da "Müstezat" okumayı tavsiye etmesi de, belki bu yüzdendir!..


15 Nisan 2002
Pazartesi
 
İHSAN DENİZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED