|
|
Biz İsrail miyiz ki?
"Cenin'den kaçan bir kadın bugün bana kocasının ve üç oğlunun operasyon sırasında kaybolduğunu, geriye kalan üç oğlu ve üç kızını intihar saldırganı olarak yetiştireceğini söyledi." Bu satırlar Radikal muhabiri Ayşe Karabat'a ait. "1948'de Filistin köyü Deyr Yasin'de olanları okumak hep tüylerimi ürpertmiştir. Şimdi 5 kilometre ötemde belki başka bir Deyr Yasin yaşanıyor." diye başladığı ve Cenin katliamını konu edindiği yazısının sonunda yer alıyor. Deyr Yasin'de neler olmuş? Bir gece gelen Yahudi milis örgütü katliam gerçekleştirmiş, çocukları bile ikiye biçmiş, ölülerin gözlerini oymuş ve Deyr Yasin'i boşaltmış. O günün milis örgütü, bugün İsrail'de devlet olmuş ve Cenin'de, benzeri bir katliamı gerçekleştiriyor. İsrail'in yasak bölge olarak ilan ettiği Cenin'den tek tük fotoğraf düşüyor medyanın önüne... Yanmış çocuk cesetleri, yataklarında ölmüş insanlar... Ayşe Karabat diyor ki, "Deyr Yasin'den kaçanlar şimdi sayıları 4 milyonu bulan Filistinli mültecilerin ilkleri oldular..." Bunu nasıl okumalı? Filistinliler açısından "Bir ölür bin diriliriz?" diye mi, yoksa İsrail açısından, "yokettiklerimizin küllerinden yeni nesiller doğdu, şimdi onları da yoketmek zorundayız" diye mi? İşte bir Filistinli kadın "Üç oğlumu ve bir kızımı intihar eylemcisi olarak yetiştireceğim" diye meydan okuyor... Saadet Lideri Kutan "Filistinlilerin intihar eylemlerini anlıyoruz" demişti. Ve bir kesimin tepkisine muhatap olmuştu. Türkiye'de bir kesim, ısrarla Şaron'un cinayetleri ile Filistinlilerin intihar eylemleri arasında bir karşılıklılık (misilleme) bağlantısı oluşturmaya ve "Filistinliler de intihar teröründen vazgeçsinler" üslubuna sığınmaya yöneliyor. Amerikan ağzı da böyle. Amerika'nın "En güvercin" adamı Powell bile Arafat'la görüşmeyi Kudüs'teki intihar eylemini kınama şartına bağladı. Cenin'de "insanlık suçu" işlendiği iddialarını görmezden geldi, "Cenin'e git, vahşeti gör" çağrılarına kulaklarını tıkadı. Kafası intihar saldırılarına takılmıştı. Powell'ı anlıyoruz çünkü bir Amerikalı politikacının, ağır bedelini göze almadan Yahudi lobisine rağmen politika oluşturamayacağı gerçeğinin farkındayız. Bu çerçevede resmi Türk dış politikasının sancılarını da anlayabiliriz. Onun için Başbakan Ecevit "soykırım"dan dönüş manevralarında mazurdur. Ancak sivil medya mensuplarının köşelerine yerleşip, Şaron'u dengeleme arayışlarına girmelerinin anlaşılır tek izahının şuur altındaki birikimler olabileceğini düşünüyoruz. Nedir onlar? İslam'a ve İslam dünyasına mesafeli yaklaşım, hatta tepki... Filistin'de Filistinliler değil de, Yahudiler kıyıma uğrasaydı, dünyanın tavrı da başka olurdu, bizdeki kimi köşe yazarlarının da... Taliban'a bile Şaron hükümetinden daha ağır tepkiler gösterilmedi mi? Doğrusu, bir savaşta sivillerin hedef olmasına tepki gösterdim hep. Bu çerçevede, "İsrail'de kim sivil kim asker?" sorusunun önemli olduğunu bilmemize ve "sivil yerleşimciler"in bile El Halil'de, nasıl bir cinayet makinası haline geldiklerini görmemize rağmen, çocukların, kadınların, savaşla herhangi bir ilgisi bulunmayanların hedef haline gelmesini eleştirdim. Bunun islami ölçülerle bağdaşmadığını düşündüm. Ama Filistin gerçeği çok farklı. Onun için en azından "anlamak" gerekiyor Filistin'linin tepkisini... The Jerusalem Post yazarı Amotz Asa-El, Amerika'nın Pearl Harbour'a, atom bombası atarak ve Hiroşima ve Nagazaki'yi buharlaştırarak yaptığı misillemeden yola çıkarak "Evet siviller öldürülmeli" diye yazıyor. (4 nisan 2002) Bakın daha neler yazıyor: "Bu harekât Nablus'un, Cenin'in veya Kalkilya'nın halı bombardımanına tutulmasıyla biter ya da bitmez, ama açıkça terörü destekleyen kitlelerin bombalanmasıyla başlayacak. İntihar teröristlerinin cenazelerinde 'Amerika'ya ölüm! İsrail'e ölüm!' diye bağıran Filistinli kalabalıklarla kıyaslandıklarında, Dresden'de Britanya liderliğindeki 2 binden fazla savaş uçağının bombardımanında ölen tahminen 60 bin Alman'ın ve kısa süre önce Amerika'nın hava saldırılarında ölen 25 bin Afgan'ın, liderlerinin işlediği suçlarla ilgisi daha azdı..... İsrail artık etkili olan tek biçimde ve bedeli ne olursa olsun saldırmalı." (Radikal, 13 nisan 2002'den naklen) İsrail'li yazar, Filistinlilerin Hiroşima halkı gibi teslim olmasını bekliyor. O da Filistinlilerle Japon kamikazeleri arasında paraleller oluşturma amacında... Amerika bu dilden iyi anlıyor kuşkusuz. Bizdekiler de başka bir paralel oluşturarak Şaron vahşetine meşruiyyet kazandırmaya çalışıyorlar: Soru şöyle ortaya konuyor: "Bir PKK'lı eylemci üzerindeki bombalarla kapalı çarşıda eylem yapsa ne derdik?" Ne derdik? Gidip Diyarbakır'ı bombalar mıydık? "Ne derdik?" sorusunun en kestirme cevabı şu: Biz İsrail miyiz ki, bizde başbakan Şaron mu ki, bizde eylem yapan PKK'lı Filistin'li olsun? Bizde Deyr Yasin'lerde sivillere karşı terör uygulamaktan mı başladı bu ülkenin Edirne ve Diyarbakır'ı ile Türkiye olması? Biz kimin toprağını işgal ettik? Bugün tüm dünya biliyor İsrail'in işgalci bir devlet, ve Filistin mücadelesinin, öncelikle bir işgali defetme mücadelesi olduğunu... Biz Kuzey Irak'tan kaçan Kürt mültecilere "kardeşlerimiz, insanlarımızın akrabaları" diye kucak açmış bir ülkeyiz. Türkiye'yi İsrail'le örtüştürmek, Şaron'un cinayetlerini halkımızın gözünde meşrulaştırmak için bir yöntem olabilir belki ama, Türkiye'ye yapılacak en büyük hakarettir...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |