T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Doları neden düşürüyorlar?

2001-Ekim ayından beri doların fiyatı sürekli düşmektedir. 19.10.2001 tarihinde en yüksek değer olan 1.649.500 liraya ulaşan dolar bugün 1.310.000 liraya kadar gerilemiş bulunmaktadır.

Bu süre içinde doların TL karşısındaki değer kaybı % 20'yi aşmıştır. Aynı dönemde TÜFE cinsinden enflasyon % 21.8, TEFE cinsinden enflasyon ise 23.7'ye ulaşmıştır. Enflasyon oranları da dikkate alındığında 2001-Ekim ayından bugüne kadar dolar % 40'ın üzerinde reel değer kaybına uğramış, bir başka ifade ile TL'deki değerlenme oranı % 40'ı aşmıştır.

Sonuçta bugün TL, tüm zamanlara göre en değerli konuma gelmiştir. TL'deki aşırı değerlenme en büyük tahribatı ihracat üzerinde gerçekleştirmiş, önce ihracatın artış hızı yavaşlayarak Ocak ayında % 3'ün altına düşmüş ve Şubat ayında ise ihracat % 6.9 oranında gerilemiştir.

Kur ayarlaması yoluyla ihracatı artırmanın mümkün olmadığını söyleyerek dövizdeki düşüşü destekleyen ekonomi yazarlarının gaflet ve delalet içinde olduğunu söylemek abartılı bir tepki olmayacaktır. Zira, kur ayarlaması yoluyla ihracatın artırılıp-artırılmayacağı tartışmalı bir konu olmakla birlikte, hatalı kur politikası yoluyla ihracatın kösteklenmesi mümkündür ve 2001-Ekim ayından beri yapılan da budur.

Belirli bir denge noktasından itibaren, dövizdeki fiyat artış oranının, enflasyon oranının altında kalması ihracatı olumsuz yönde etkilerken ithalatı kamçılamaktadır. Bugünkü durum 2000 yılında yaşanmış ve ağır bir bedel ödenmiştir.

2000 yılında döviz sepetinin fiyatı % 20 oranında artırılmış, buna karşılık tüketici fiyatları % 40, toptan eşya fiyatları ise % 33 civarında yükselmiştir. TL'nin aşırı değerli hale gelmesi talebin ithal mallara yönelmesine neden olmuş, ihracatın artış hızı kesilmiş ve 2.8 milyar dolar olarak hedeflenen cari işlemler açığı 10 milyar dolara yükselmiştir.

Cari işlemler dengesindeki inanılmaz açık, dövize olan talebin artışına yol açan önemli faktörlerden birisi olmuş ve dövize olan baskı Şubat ayında ani devalüasyon olarak karşımıza çıkmıştır.

Talepteki düşüşü bir tarafa bırakırsak bugün ekonomide yaşananlarla 2000 yılındaki ekonomik gelişmeler birbirine çok benzemektedir. Eğer önümüzdeki günlerde talepte artış meydana gelirse ithalat tırmanışa geçecek ve 2000 yılındaki uygulamanın aynısına dönüşecektir.

Bir yıl arayla, ekonomiyi uçuruma yuvarlayan ekonomik politikalarda ısrar edilmesini sadece gaflet ve delalet içinde olmakla izah etmek mümkün değildir.

ENFLASYONLA MÜCADELE Mİ?

Hem Kemal Derviş ve hem de basındaki destekçileri, dövizdeki düşüşü veya TL'deki aşırı değerlenmeyi enflasyonla mücadelenin vazgeçilmez politikası olarak görmektedirler. Aynı politikanın 2000 yılında enflasyon oranını % 70'lerden % 30'lara düşürdüğünü biliyoruz. Bugün de enflasyon oranında, özellikle son 2 ayda ciddi azalmalar meydana geldiğini görüyoruz. Ancak, TL'yi değerlendirerek enflasyonla mücadele etmenin çok sağlıklı ve uzun ömürlü bir yöntem olmadığı da tecrübeyle sabittir. Bu şekilde baskı altına alınan fiyatlar daha sonra katlanarak devalüasyon yoluyla tırmanışa geçmektedir.

2000 yılında enflasyon oranı % 30'lara çekildikten 1 yıl sonra, 2001 yılında % 90'lara ulaştı. Esasında sadece enflasyon ertelenmiş oldu. Baskı altına alınan fiyatlar patladı.

İMF destekli aynı veya benzer politikalar uygulayan başka ülkeler de aynı sonuçla karşı karşıya kaldı. En ilginç ve canlı örnek Arjantin'dir. Arjantin'de yerli para birimi olan peso dolara eşitlendi. Peso aşırı değerlendi. Enflasyon oranı tek haneli rakamlara indirildi. Fakat sonuçta peso dolar karşısında % 400 oranında değer kaybetti, ülkede kaos ortamı oluştu ve bölünmenin eşiğine geldi.

Dalgalı kur adı altında ve enflasyonla mücadele gerekçe gösterilerek dövizin fiyatının düşürülmesinin altında Devlet'e borç vermiş olanların paralarının kurtarılması amacı yatmaktadır.

Dövizin fiyatının düşmesi, dolar borcu olanlar ile TL cinsinden alacağı bulunanların işine yaramaktadır. Dolar borcu olanlar düşük fiyattan döviz alarak borçlarını kapatmakta ve milyarlarca dolar kazanç elde etmektedirler.

Diğer taraftan, kısa vadeli yabancı spekülatif sermaye başta olmak üzere TL cinsinden Hazine'ye borç vermiş olanlar, vadeleri geldiğinde bu paraları düşürülmüş fiyattan dövize çevirerek yurt dışına çıkarmaktadırlar.

Bu arada sıcak para politikasına tekrar dönülmüş olduğunun da altının çizilmesi gerekiyor. 2001 yılının ortalarından itibaren Devlet'e borç verenler döviz bazında % 40'ın üzerinde reel faiz elde etmektedirler.

Sonuçta bütün bu paralar vergi ödeyenlerin cebinden çıkmaktadır. Dövizin fiyatı düştükçe, fazla uzun olamayan bir zaman dilimi içinde meydana gelecek krizin ağırlığı da büyümektedir. Dövizin fiyatının düşürülmesinin ülkeye hiçbir faydası bulunmamakta, buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ulusal bağımsızlığını tehlikeye düşürmektedir.


10 Nisan 2002
Çarşamba
 
NURETTİN CANİKLİ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED