T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Askerin imajını tank ihalesi mi, Kürtçe yayın mı bozar?

Bu daha önce kaç kez yaşandı saymadım ama dün yine; kamuoyunun birkaç gün "Genelkurmay"a ait olduğunu zannettiği bir görüş aynı kurum tarafından "kesin bir dille" yalandı. Yalanlamaya konu olan şey, askerin Kürtçe yayın konusunda hükümete olumlu görüş bildirdiğine dair haberlerdi. Aslında, "görüş bildirmek" deyimi, olayı yumuşatmak olur; bu haberler medyada Kürtçe eğitim ya da yayın konusu sanki askerin karar vereceği bir şeymiş gibi, "askerden yeşil ışık" ya da "Genelkurmay'dan Kürtçe'ye onay" gibi başlıklarla yer aldı. Neysi ki dün bu kurumdan yapılan açıklamada sözkonusu haberler yalanlandı.

Yalanlamada tabiî ki böyle bir görüş bildirilmediğinin altı çizildi, yoksa Genelkurmay'ın zaten bu konuda yetki ya da görüş bildirme makamında olmadığı değil. Açıklama yapıldı ve asker için maksat hasıl oldu ancak, geride demokrasi açısından izahı güç yeni bir vesayet materyali kaldı.

İzahı güç zira, hiçbir gerçek demokraside asker değil, sosyal ve siyasal konularda görüş açıklamak ve taraf gibi durmak; doğrudan, kendisi ilgilendiren teknik konularda bile hükümetten izinsiz bildiri yayınlayamaz. Bundan da önce bir demokraside asker, hakkında sık sık haberler yayınlanacak ve polemiğin bir tarafı olacak kadar bu gibi konuların içine girmez, giremez.

Ama bizde hiç böyle olmuyor. Hatırlanacaktır... Birkaç gün önce "kışlada Kürtçe türkü söylendi"ğine dair bir haber konusunda da Jandarma Genel Komutanlığı tekzip yayınlamıştı.

İlginçtir asker, bu gibi haberlerin "bazı çevreler tarafından maksatlı yapıldığını" düşünüyor. Çok doğru... Böyle haberler maksatlıdır ve bu maksad da zaten ayakta durmakta zorlanan demokrasiyi ve işbaşındaki hükümeti iyiden iyiye asker vesayetinde bir kurum görüntüsüne sokup, yıpratmaktır.

Bu yüzden, askerin yaptığı her yalanlamada umutsuzca, "Hukuk, dil, kültür, eğitim vs. gibi şeylerin sosyal ve tarihi araştırmalar gerektirdiği ve nihayet bu tür kararların siyasi tercihe bağlı olduğu; dolayısıyla da ne bir bilim merkezi ne de bir siyasal karar odağı olan Genelkurmay'ın bu gibi konularda görüş bildiremeceği ve karar veremeyeceği" ifadelerini ararım. Hiçbir zaman da bulamadım.

Tıpkı bugünlerde, askerin görüşüne dair kamuoyunun merak içinde bulunduğu nadir konulardan birisi olan, tank modernizasyonu hakkında tek bir kelime duyamadığım gibi.

Oysa, kamuoyunda günlerdir, hem de Kürtçe konusundaki fikri ve entelektüel katılımın üzerinde bir yoğunlukla, bu ihalenin İsrail'e verilmesini Genelkurmay Başkanlığı'nın istediği yazılıp söyleniyor. Hatta, Genelkurmay'ın İsrail'in Filistin işgali başlar başlamaz ihalenin akıbetinin tehlikeye girmemesi için anlaşmayı alelacele imzalattığı, yani deyim yerindeyse "yangından mal kaçırttığı" bile iddia edildi. Hem de defalarca ve farklı kesimler tarafından.

Anlaşılan, Genelkurmay'ın rahatsızlık duyduğu, yalanlama ihtiyacı hissettiği ya da prestij meselesi yaptığı konular arasında İsrail'e verilen bir katrilyonluk tank ihalesi konusu bulunmamaktadır.

Kamuoyunun cihet-i askeriyeden beklediği açıklama ve görüşler ise, bu gibi teknik ve mesleki içerikli konulardır.

Sorular malum: Neden bu ihaleyi İsrail'e vermek zorundaydık? Neden bu fiyata vermek zorundaydık? Ve neden şimdi, tam da İsrail bütün dünyanın tepki gösterdiği bir işgale başlar başlamaz, adeta bunu onaylarcasına düğmeye basmak zorundaydık?

Kamuoyu bunları öğrenmek istiyor.

Herhalde, kamuoyu hassasiyetleri dikkate alınırsa, tank ihalesi ile askerin imajı arasındaki illiyet, Kürtçe yayın meselesinden de –en azından- aşağı değildir.

Halkla ilişkilere en fazla önem veren bir kurumun, bu imaj sorununu görmezden gelmesi de şaşırtıcıdır.

Vakit geçirilmeden bu sorularla ilgili enformasyon ve gerekçeler, "bir görüş olarak" Başbakan'a iletilmeli ve o da bunları kamuoyuyla paylaşmalıdır.

Kürtçe eğitim meselesini bu ülkenin siyasal güçleri ve sivil unsurları nasıl olsa çözerler. Görev de onların omuzunda olduğuna göre, bu konuda kaygılanmamıza gerek yoktur. Ama, dış politika tercihlerini derinden etkileyen ve tarih önünde hepimize sorumluluk yükleyen şaşırtıcı adımlardan kaygı duymak zorundayız.

Ve artık görünmez korkuları değil, görünür endişeleri konuşmalıyız.


10 Nisan 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED