|
|
Bıkmadan usanmadan yazacağım...
Merkez solu toparlayacak isim bulundu; Osman Özbek... Osman Özbek, "be pez..." sözüyle ünlenmiş değerli bir Türk komutanıydı ve 28 Şubat'ın ağırlıklı isimlerindendi. Yolsuzluk operasyonlarına katıldı, terfi etti, Kayseri bölgesine gönderildi, merkeze alındı, sonra tekrar Kayseri bölgesine gönderildi. Sonunda bu "git-gel"lere dayanamadı ve bastı istifasını. Osman Paşa, mütekait Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden'i hayırlısıyla ikna edebilirse partisini kuracak... Bir ara CHP'-ye katılmayı düşünmüş ama, bir de bakmış ki Atatürk konusunda CHP'yle aralarında dağlar kadar fark var. Ne demişler? Kendi Atatürkçü partini kendin kur, başkasına muhtaç olma. Darısı artık merkez sağın başına. Merkez sağ için aranan isim Erdoğan, Tantan, Gökçek olmayacağına göre, hem yıpranmamış, hem tecrübeli, hem de referansı sağlam yeni bir yüz gerekiyor. Mehmet Ali Bayar niçin olmasın? Mehmet Ali Bayar kimdir, ne iş tutar, siyaset bilgisi nedir, tecrübesi nereden gelmektedir, muamma... Ayıptır söylemesi, onbeş yıldır harala gürele siyaset yazıyorum, ama, ilk kez teşerrüf ediyorum hem yıpranmamış, hem tecrübeli, hem de referansı sağlam böyle bir isimle. Demirel'in danışmanlarındanmış. Hariciye'de görev yapmış, Amerika'da bulunmuş, müsteşarlığa yükselmiş, vs... Kafası da çok çalışırmış. Amerika'da bulunmuş olmak başlıbaşına bir "referans" elbette. Soyismi de uygun: Bayar... Kütür kütür "sağ" ve "Demokrat Parti" kokan bir isim. Ama fesat çevreleri, Mehmet Ali Bayar'ın, Demirel'in stepnesi olarak merkez sağın liderliğine kurulacağını, şartlar olgunlaşınca da koltuğunu o yerin asıl sahibine, yani Süleyman Demirel'e bırakacağını söylüyor. Kanaati naçizim de o yönde... Zaten muhterem, "Ülkeyi iki ayda düze çıkarırım" buyurmamış mıydı Şubat krizi arefesinde? Biz, amiyane tabiriyle yemeyiz, artık şerbetlendik, ama muhtereme inanacak saf bir azınlık çıkacaktır her zaman. Daha önce çok yazmıştım, "Süleyman Bey konusunda bir türlü kandıramıyorum kendimi" diye... Yine yazacağım. Bıkmadan usanmadan yazacağım. Muhterem, devr-i saadetinde, sık sık "devlet" ve "ciddiyet" kavramlarına vurgu yapar; devletin ciddî bir kurum olduğunu, "özgürlük" talepleriyle aslında ciddiyetiyle kaim bu kurumun yıpratıldığını söyler ve tuhaftır, inandırıcı da olurdu. Ne zaman ki Evren'in gadrine uğrayıp "yasaklı" konumuna düştü, zehir zemberek açıklamalarından aslan payını önce "ciddiyetiyle kaim" bu kuruma, yani devlete ayırdı. Ben zatı devletlilerinden çok çektim. Nasıl mı? Güneydoğu'da "terör örgütü"nün etkisini kırmak için, Başbakanlığı devraldığı 90'lı yılların başında yardımcısı Erdal İnönü'yü de yedeğine alarak Diyarbakır'a gitmiş, orada yaptığı konuşmada "Kürk realitesini tanıyoruz" diye esip gürlemişti. İcraatı "Kürt realitesini tanıyoruz"la sınırlı kaldı, ama bu "realite"ye kamu alanında konum biçen gazeteci ve yazarlar "usulünce" cezaevlerini boyladı. Fakir de, o sıra, Başbakan'dan aldığı cesaretle, Kürt realitesini öne çıkaran bir-iki yazı yazmış, aylarca mahkeme kapılarında sürünmekten kurtulamamıştı. İkinci büyük hatam, Cumhurbaşkanlığı döneminde zatı muhteremin "anayasal vatandaşlık" önerisini ciddiye almış olmamdır. Türkiye'de ilk kez, üstelik en resmî ağız, "anayasal vadandaşlık" kavramını seslendiriyordu, düşünebiliyor musunuz? Devletin "hakem" hüviyetinden hızla uzaklaştığı bir dönemde, bu, devrim niteleğinde bir gelişmeydi. Biz hakir kullar, "anayasal vatandaşlık" öneren zatı devletlilerine destek çıkmak suçundan Cumhuriyet savcılarına hesap verirken, hazret çoktan alan değiştirmiş, vaktiyle "gaflet" ve "hıyanet" olarak değerlendirdiği "Başkanlık Sistemi"ni tartışmaya açmıştı. Ne gaflet ki, ben de "Başkanlık Sistemi" önerisini ciddiye aldım, hatta ayıptır söylemesi muhteremin utangaç bir biçimde dile getirdiği "Ahrar Fırkası" programına bile sahip çıktım. Halt ettim... Hâlâ o yazdıklarımın hesabını ödüyorum. Süleyman Bey geliyor, şaka değil. Artık Bayar'lı, artık Bayar'sız. Dön dolaş, yeniden siyasetin bir ucundan tutacak. Kenarda kalmaya muktedir değil çünkü. Gelecek ve ülkeyi iki ayda düze çıkaracak... Ama hiç kimse, gelecek kuşakların kavramakta güçlük çekecekleri, bizim de yaşayarak gördüğümüz bu "arkaik" Türkiye'nin kimin eseri olduğunu sormayacak.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |