|
|
Mesut Yılmaz'a, "Ya RTÜK,
ya da Bayar" mı denildi?
Refik Halid Karay'ın "Gurbet Hikayeleri"nde bir öykü vardır.. Yazar "150'lik" olarak sürgün yaşadığı yıllarda, Türkiye sınırı yakınlarındaki Arap köylerinde dolaşır.. Bir gün bir köye girdiğinde, köy halkının, yerde debelenen bir adamın çevresinde, dehşet içinde bu zavallı adamı seyrettiğini görür.. Sorar Refik Halid, -Ne oldu bu adama? Anlatır köylüler.. O bölgede, insanlar testi biçimindeki asma kabağından su içmektedirler.. Su dolu kabağı iki kollarıyla havaya kaldırıp, ağızlarını açarlar ve kabağın uzun ucundan gırtlaklarına suyu akıtırlar.. O yerde debelenen adam da, böyle gırtlağınasu akıtırken, kabağa giren bir arı, su ile beraber akmış.. Ve adamın gırtlağını sokup, nefes alamaz hale gelmesine sebep olmuş.. Refik Halid Karay, insanların tedbirsizliğinden kaynaklanan bu faciaya tanık olduktan sonra, ayrılır köyden.. Aradan birkaç hafta geçer.. Refik Halid Karay'ın yolu, yine aynı köye düşer.. Bakar ki, o köydeki insanlar, yine kabakları havaya kaldırıp, suyu gırtlaklarına akıtarak içmektedirler.. Bu böyle bir hikaye işte.. Özeti, bu bölge insanlarının, felaketlerden ders almak yerine, ne olursa olsun alışkanlıklarını sürdürdüklerini vurguluyor.. İnsan, içinde ne olduğunu görmediği suyu veya sıvıyı, gırtlağına akıtır mı? Demek akıtır!.. Bizim siyaset yaşamımızda, durum farklı mı sanki? Geçen yıl, çok tartışmalı ve kamuoyunun benimsemediği bir RTÜK Yasası getirildi TBMM'ye.. DSP ve ANAP, özellikle bunun arkasında durdular.. Ecevit bile, sabahlara kadar oturdu Genel Kurul'da.. RTÜK Tasarısı böylece kanunlaştı.. Ve sonra, Cumhurbaşkanı Sezer, bu kanunu imzalamadı.. Sezer, neden imzalamadığının gerekçelerini de, açıkladı.. Veto gerekçesinde, Anayasa'ya, hukuka ve hakkaniyet ilkelerine ve özgür yayıncılığa aykırı sayısız nokta saptanıp, işaret edilmişti. Bu arada, tekelleşme ve kartelleşmeye sebep olacak gelişmelerin bu kanunla yolunun açıldığına işaret edildikten sonra, medya sermayesinin kamu ihalelerine ve menkul kıymetler borsası işlemlerine girmesinin, "haksız rekabete" ve "işlem oyunları"na sebep olacağı da vurgulanmıştı.. Bu gerekçe üzerine, koalisyon ortakları, bir daha geri getirmediler RTÜK Yasası'nı TBMM'ye.. Meğer, uyutmuşlar.. Ve şimdi uyandırıp, veto edilen metni, hiç değiştirmeden, tıpatıp aynen getirdiler TBMM'ye.. Demek ki, Ankara'nın, Refik Halid Karay'ın sınırda gördüğü Arap köyünden özde farkı yok.. "Medya-banka-siyaset" ilişkilerinin, nasıl sosyo-ekonomik felaketlere sebep olduğunu, en azından cezaevine giren medya patronlarının serüveninden ve boşaltılan bankalardan görmedik ki? İMF'ye gırtlağa kadar borçlanmamızın karşılığında, "şeffaflık" ve "şaibesiz ihale" düzeni kurmayı kabullenmedik mi? Ayrıca, Mesut Yılmaz, medya sermayesi ile haşır-neşir olmanın, sonunda kendisini nasıl yıprattığını görmedi mi? Acaba "medya", Mesut Yılmaz'a, Mehmet Ali Bayar'ı gösterip "Bu RTÜK'ü çıkartmazsan, yerine adam hazır mı" dedi? Ne yapalım?.. Canımız sağolsun.. Bütün ihaleler de, Borsa da, isteyenin olsun.. "Alan razı-veren razı" değil mi? Böyle mi diyelim?
ŞAKA
Daha başka ne ister ki?
Amerikan "Newsweek" dergisinde, yazar Fareed Zakaria, günün bilmecisini çözmeye çalışıyordu.. Şöyle ki.. -Amerika mı İsrail'i kontrol ediyor, yoksa İsrail mi Amerika'yı? Başkan Bush mu Şaron'u yönlendiriyor, yoksa Şaron mu Bush'u? Bu soruları Başkan Bush'a sorsanız, ne cevap alırsınız? -Onu bunu bilmem.. Her aradığımda Şaron telefona çıkıp "Merak etmeyin.. Konuşmaya devam edin" diyor ya..
AMERİKA İSTERSE OLUR
"Yeni Dünya Düzeni" böyle işte!..
New York ve Washington'a 11 Eylül'de yapılan terörist saldırıların, dünya politikasının yapısını da, yönünü de değiştirdiğini hepimiz, Türkiye'de de yaşayarak gördük. Aradan bir yıl geçmeden, İsrail'in Filistin'e karşı başlattığı saldırı "11 Eylül"ü daha ileri bir noktaya getirmiştir.. "Bush Doktrini"ne dayalı "Yeni Dünya Düzeni"nin ipuçları, artık iyice açık biçimde ortaya çıkmıştır.. Şu andaki tablo, belli.. Amerika, gerçekten "Tek Süper Güç"tür.. İsrail, Amerika'nın Ortadoğu'daki en önemli müttefikidir.. Avrupa, Rusya, Arap Dünyası ve herkes, bu gerçeği kabul etmek zorundadır.. "Terörle mücadele" gerekçesiyle, "Amerikan İttifakı"na sadık üyeler, herşeyi yapabilir.. Ne Avrupa Birliği'nin, ne de Birleşmiş Milletler'in, bu durumlarda fazla yapabilecekleri birşey yoktur.. Türkiye bu noktada, "Avrupa mı-Amerika mı"tercihini tartışmak yerine, önce bu gerçeklerin fotoğrafını iyice çekip, incelemek durumundadır.. Saddam da gidecekse, götürülecektir..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |