T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sabah artık Çetin Altan'sız

Sabah yönetimi, dün bütün gün, Çetin Altan'ın yazısının ellerine ulaşmasını bekledi. Çok beklediler, ama yazı gelmedi. Çetin Altan'ın yazısı dün Sabah'a ulaşmadı; çünkü bir ömrü beynini tırmalayarak geçirmiş usta yazar Sabah'ı bırakmaya karar vermişti. Çetin Altan, herhalde fazla uzak olmayan bir gelecekte, Milliyet'te yazmaya başlayacak.

Bir yazar kendisine fazla dönük bir hal aldığında ondan korkarım. Herkesin içinde kopan fırtınaları dışa vurma biçimi farklıdır: Koşucu her zamankinden fazla yorar kendini... Öğretmen daha çok azarlar öğrencilerini... Kimi sessiz kalır ve günün belli bir saatinde köprünün ortasında duran taksiden iniverir... Yazar ne yapsın; içindeki fırtınaları kendisiyle didişerek atlatmaya çalışır...

Çetin Altan'ın Sabah'taki son yazılarına bir de bu gözle bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Her pazartesi köşesine koyduğu eski yazılardan sonuncusu bile, 19 yıl önce Hürriyet'te yayımlanan, doğduğu eve hasretini anlatan bir yazıydı. Geçen hafta, bir de, Karacaoğlan'dan "Kadrin bilmeyenler alır eline / Onun için boynu bükük menevşe" dizelerini başlığa taşıdığı bir yazısını okuduk; sonunu "Ulan ihtiyarladım ben, öyle görünüyor..." diye bağladığı... "Çetin baba gidici" diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Gitti ve geldi, bunu sütununda ilân da etti. 'Dertleşme' başlıklı yazısına (13 Mart 2002) şöyle başlamıştı: "Bu gün bu yazı yerine, benim bir süre tatile çıktığım için yazıya ara verdiğimi anons eden bir not yayınlanacaktı." Böyle notların ne anlama geldiğini okur iyi bilir. 50 yıl boyunca hemen her gün yazıyla okur karşısına çıktığından, 'dünyada en çok yazı yazmış bir kalem emekçisi' olduğundan da dem vuruyordu yazıda.

Bir de şu satırlar: "En uzun çalıştığım gazete Sabah oldu. Şimdiye dek 10 yıl süreyle hiçbir gazetede çalışmadım. Bunun bir nedeni, gazete sahipleriyle çevrelerindekilerin; 'varlıklı' olmakla, 'var olmak' arasındaki denklemleri bilmemeleriydi. Bir başka nedeni de, gazete sahiplerinin Ankara ile kendilerine göre ayarladıkları politikalara, ayak uydurma korosuna girmememdi. // Sabah'da çok özgürce yazdım. Gazetede yazmaya başlarken ne konuşmuşsak milimetrik uygulandı. // Ancak son bir buçuk yıla yakın bir süredir, 'yazı adamı'na karşı garip bir umursamazlık, yazı sevdamı törpülemeye başladı. Belki öyle değildi ama, bana öyle gelmeye başladı. // Ola ki, yazıyı kendiliğimden kesmem yeğleniyordu belki de..."

Durumu test için ne yaptığını tahmin etmek zor değil: Her zamanki vaktinde göndermemiş yazısını. Sabah'ın başyazarı Güngör Mengi, karşılaştığı muamelenin 'umursamazlık'tan kaynaklanmadığına ikna etmiş kendisini. "Omuz silkip geçilecek bir basın yamyamı değildir" diye övdüğü Güngör Mengi'ye ikna olduğu hissini vermiş olmalı... İçinde bir yerlerin cızladığı, hatta kırıldığı üslubuna hayran olanları düşündüren yalınlıktaki şu iki kısa cümleden belliydi: "Ben yazı yazmasam ne olur? Hiçbir şeycik olmaz."

Sabah yönetimi, "İkna oldu" rahatlığına kapılmalarına sebep olacak bir de jestte bulundular Çetin Altan'a; geciktirdikleri maaşına yüklü bir zam yaptılar... Bir müddet önce, İstanbul'da, bir lokantada karşılaştığımızda, "Bir ömür boyu sürmüş yazı emekçiliğinin sonunda her ay başı kapıyı gözleyecek bir duruma düşürülme" endişesi yaşadığını üzüntüyle fark etmiştim; Sabah yönetimi bunu nasıl hesap edememiş, hayret! Bir hayret de, kırılan ustanın, zam yapılmış maaşla yetineceğini düşünmeleri...

Sonucu biliyoruz, muhtemelen her gün Çetin Altan'ın yazısını okudukları köşede "Yazarımız bir süreliğine tatile çıkmıştır" türü bir duyuruyla karşılaşacak Sabah okurları da sizinle birlikte öğrenecekler: Çetin Altan Sabah'tan ayrıldı... Milliyet'e geçmek üzere...

Milliyet Çetin Altan'ın eski yuvası. Abdi İpekçi suikastta hayatını kaybetmeden önce, Ercüment Karacan sahibiyken Milliyet'te yazıyordu Çetin Altan; Aydın Doğan yeni sahibi olduktan bir süre sonraya kadar... Yeni patron, kıdemli yazarla, o sırada yaşadığı Paris'te bir lokantaya gitmiş, ancak artık ne olduysa, Çetin Altan, o eğlence gecesini tâkip eden gün Milliyet'ten ayrılmıştı... Şimdi Mehmet Yılmaz'ın Milliyet'inde Aydın Doğan ile yeniden birlikte olacak...

Star'ın kendisini çok istediğini biliyorum. Her ay ödenmesini istediği maaşı kendisinin tayin etmesi gibi olağanüstü bir jestle hem de. Gazete piyasaya çıkmadan önce yapılan bu teklifin bugüne kadar defalarca yenilendiği de söyleniyor... Usta yazarın Sabah'a kırgınlığı para sorunuyla başlamadı; Sabah'ın en çok okunan yazarlarından olduğu bilinen Mehmet Altan'ın yazılarının haftada dörtten bire indirilmesini dert etmesi doğaldı. Bu işte benim en çok şaşırdığım da, Çetin Altan'ın 'en uzun süreyle çalıştığı' gazeteden ayrılması değil, pek çok başka teklifi dinleyebileceği yerde hemen Milliyet'te karar kılması...

İpucu belki Karacoğlan'lı yazıda var. O yazıyla buket gönderdiği iki yazar Can Dündar ve Hakkı Devrim şimdi geçtiği grubun gazetelerinden... "Ben yazmasam ne olur. Hiçbir şeycik olmaz" yüksünmesine, Can Dündar, hemen ertesi gün, bir ustaya verilebilecek en güzel teselli hediyesiyle, bir yazıyla, ortaya atıldı. Çetin Altan'ı kazandığı için sevindiğini sandığım Milliyet yönetimi Can Dündar'a teşekkür etmeli.

Çetin Altan bundan böyle Milliyet'te...


20 Mart 2002
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED