T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Krizden çıkış, kaynak sorunu ve iç borçların konsolidasyonu

Ekonomi yönetimi bütünüyle iç ve dış borçların döndürülebilmesine odaklanmış olup uygulanan para ve kur politikası da bu hedefe kilitlenmiştir.

Uluslararası kuruluşlardan sağlanan kaynaklar iç ve dış borç faiz ve anaparalarının süresinde ödenebilmesi için kullanılmaktadır. İMF Türkiye Masası Şefi Kahkonen konuyu çok güzel özetliyor: 'Siz sadece hedeflenen faiz dışı fazlaya ulaşmak için çalışacaksınız.'

Ne yazık ki, Hazine, Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı Kahkonen'in bu talimatını yerine getirmenin dışında politika üretmemektedir.

Ekonomideki daralmanın ve iyice ağırlaşarak toplumun dengesini bozan istihdam probleminin çözümü için en ufak bir adım atılmamaktadır. Çözüme ilişkin talepler ise İMF'nin katı, akıl ve bilim dışı uygulamalarına takılmaktadır. Geçtiğimiz hafta, Devlet Bakanı Sayın Tunca TOSKAY'ın, ihracatın ve reel sektörün problemleriyle ilgili olarak Kahkonen'le yaptığı görüşmede, isteklerin nasıl reddedildiğini ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanının İMF'nin bir memuru karşısında düştüğü durumu yüzümüz kızararak ve utanarak izledik.

Okuyucularımızın sitemle karışık soruları var: 'Herkes eleştiriyor, ancak, tutarlı öneriler gelmiyor. Çözüm nedir, krizden nasıl çıkabiliriz?

Vergi indirimlerini savunuyorsunuz, vergi tahsilatındaki düşüşün ortaya çıkaracağı gelir kaybını nasıl telafi edeceksiniz?

Ve esas soru, kaynağı nereden bulacaksınız?'

Bu sorulara geçmeden önce isterseniz, krizden çıkış için yapılması gerekenlere göz atalım ve sonra ihtiyaç duyulacak kaynakla ilgili görüşlerimizi aktaralım.

Krizden çıkış için...

Ekonomi, ağır bir durgunluk yaşadığı için krizdedir. Talep yetersizliğine bağlı olarak üretim azalmış ve istihdam imkanları daralmıştır. Krizden çıkış için ilk yapılması gereken iç ve dış tüketim talebinin artırılmasıdır. Bu amaçla;

1. Kamu harcamaları, marjinal tüketim eğilimi yüksek grupların gelirlerinin artırılmasına imkan verecek şekilde artırılmalıdır. Bütçenin cari harcamalar, yatırım harcamaları ve sosyal amaçlı transfer harcamaları kalemlerinin ödenekleri önemli oranlarda artırılmalı, faiz harcamaları kaleminden bu harcama kalemlerine aktarma yapılmalıdır. Marjinal tüketim eğilimi yüksek olan kesimler, orta ve alt gelir grubunda bulunan kişilerden oluştuğu için, bu kesimlerin gelirlerinde meydana gelecek sürekli artışlar talebi ve üretimi kamçılayacaktır.

2. TL'deki aşırı değerlenme ortadan kaldırılarak bir an önce gerçekçi kur uygulamasına dönülmelidir. Bugün TL, olması gereken fiyatından asgari % 30-35 oranında daha yüksek değerdedir. Bu oranda yapılacak bir devalüasyonla dolar 2 milyon liraya yükseltilmeli ve bundan sonra dövizin fiyatı enflasyon oranında artırılmalıdır. TL'deki aşırı değerlemenin ortadan kaldırılmasından sonra ihracattaki düşüş tersine dönecek ve ihracata yönelik üretim yapan işletmeler üretimlerini artıracak, aynı zamanda istihdam imkanlarında iyileşmeler sağlanacaktır. Diğer taraftan, gerçekçi kur politikası cari işlemler dengesini de olumlu yönde etkileyecektir.

Döviz kurunun baskı altına alınarak enflasyonla mücadele etmede başarı sağlanmadığı, uygulamanın başında enflasyonda meydana gelen düşüşlerin kalıcı olmadığı ve bir şekilde genel fiyat seviyesinde ani çıkışlara neden olduğu bilinmektedir. 2000 yılında enflasyon oranındaki düşüşten sonra 2001 yılında enflasyonda patlama yaşanması gibi. Bu nedenle, devalüasyonun, enflasyon oranını artıracak gerekçesiyle öneriye eleştiri getirenleri ciddiye almıyorum. Zira, düşük kur nedeniyle baskı altında tutulan fiyatlar daha yüksek ve ani devalüasyon ve enflasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Büyük boyutlu devalüasyon ve enflasyonun ekonomideki tahribatı da büyük olmaktadır. Devalüasyon, TL'deki aşırı değerlenme oranı büyümeden yapılırsa tahribat daha küçük olur.

3. Üretim üzerindeki yüksek girdi maliyetleri azaltılmalıdır. Dünyanın en pahalı enerjisini kullanmak durumunda olan ulusal sanayiin uluslararası piyasalarda rekabet şansı ortadan kalkmakta ve maliyet enflasyonu körüklenmektedir. Elektrik, doğalgaz, fuel oil fiyatları, satın alma gücü de dikkate alınarak dünya fiyatlarına çekilmeli, ücretler üzerindeki SSK ve vergi yükleri ciddi oranda azaltılmalıdır.

4. % 30'ları bulan reel faizlerin makul seviyelere çekilebilmesi için Hazine, borçlanma rakamlarını asgari % 50 oranında düşürmelidir. Bu şekilde hem reel faizler indirilmiş olacak ve hem de özel kesim fonlarının yatırıma ve tüketime kanalize edilmesi mümkün hale gelecektir. Yüksek reel faizlerin aşağılara çekilmesi üretim maliyetlerini de azaltacaktır.

5. Bankaların fonlarının, ait oldukları holdingin şirketleri yerine reel kesime yönlendirilebilmesi ve bankaların bankacılık kurallarına uygun hareket edebilmelerini sağlamak amacıyla özel bankaların yönetim kurullarına veto yetkisi bulunan Hazine temsilcileri atanmalıdır. Tasarruf mevduatına uygulanan devlet güvencesi nedeniyle esasında özel-kamu banka ayırımı çok anlamlı değildir. Zira, mali yapısı bozulan bankaların zararları, devlet tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca, bankaların, bankacılık dışındaki alanlarda faaliyette bulunmaları ve basın sektörü gibi bankacılık dışı faaliyetlerin zararlarını finanse etmeleri engellenmelidir.

6. Dövizin fiyatı, enflasyon oranı esas alınarak Merkez Bankası tarafından günlük olarak belirleneceği için maruz kaldığı spekülatif ataklar nedeniyle istikrarsızlığı körükleyen döviz piyasasının faaliyetleri askıya alınmalıdır. Bugünkü yapıda döviz piyasası ülke ekonomisine hiçbir katkı sağlamamakta, spekülatif işlemler neticesinde ülke kaynaklarının yurt dışına çıkmasına neden olmaktadır.

Yukarıdaki öneriler, acilen alınması gereken temel tedbirleri içermektedir. Hiç kuşkusuz sayılanların dışında atılması gereken başka adımlar da bulunmaktadır. Detay çalışmalara ayrıca yer vermeyeceğiz.

Bu düzenlemelerin ilave kaynağa ihtiyaç duyması nedeniyle cevaplandırılması gereken can alıcı soru, gerekli kaynağın nasıl ve nereden bulunacağıdır.

Gerçekten, talebi artıracak kamu harcamalarının mevcut bütçe imkanları ile finanse edilmesi mümkün görülmemektedir. Keza, enerji fiyatlarının, ücretler üzerindeki SSK primleri ve vergilerin düşürülmesi bütçeye ilave yük getirecektir. Hazine'nin borçlanma rakamlarında % 50 oranında indirime gitmesi halinde bu miktar kadar kaynağa ihtiyaç duyulacaktır. Yukarıdaki tedbirler nedeniyle ihtiyaç duyulacak kaynak küçük bir kaynak olmayacaktır. Bütçe büyüklüğünün % 25'i oranında, yaklaşık 20-25 katrilyon liralık ek kaynağın, acilen, uygulamanın başlamasıyla birlikte ortaya konulmaması halinde yukarıdaki tedbirlerin hayata geçirilme ihtimali bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, TL'deki aşırı değerlenmeyi bertaraf etmek amacıyla yapılacak devalüasyonun, enflasyon başta olmak üzere makro ekonomik göstergeler üzerindeki etkilerinin de ortaya konulması gerekmektedir.

Bu soruların cevaplarını bir sonraki yazımızda ele alacağız. Özellikle kaynak sorunu ve enflasyonist baskı ile ilgili görüşlerimiz ve değerlendirmelerimizi Cuma günkü yazımızda bulabileceksiniz.


20 Mart 2002
Çarşamba
 
NURETTİN CANİKLİ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED