|
|
Günaydın ilk gözağrım
Bugün bir misafirimiz var. Yabancı değil, tanıdık birisi. Hasan Kaçan, Günaydın'ın yeniden çıkmasıyla duygularını kâğıda döktü. Biz de bu dökülen duyguları kağıttan topladık, size sunuyoruz. Kısa pantolonla, elimde buruşuk kağıtlara çizilmiş karikatür müsveddeleriyle ürke ürke girdiğim kapının ardında beni ilk karşılayan, o büyülü mürekkep kokusu ve santral memuresi Harika hanımdı... Aradan otuz yıla yakın bir süre geçmesine rağmen unutamadığım iki şey... Günaydın gazetesinin kapısıydı girdiğim kapı. Yıllarca merdivenlerini tırmanacağım, defalarca 'karşı bina'ya geçeceğim, Oski'lerle, Tayfun ustalarla tanışacağım, montajından renk ayrımına, fotoğrafhanesinden, mücellithanesine her köşesini evim gibi ezberleyeceğim, mum makinesinin kokusunu unutamayacağım, pay kuponlu, 'gece köfte'li gazete, Günaydın. Gırgır ve Günaydın aynı binada çıkıyordu... Ofisboy olarak başladığım için, karikatürcü ağbilerimden daha şanslıymışım. Oysa üzülürdüm o zamanlar. Halbuki bu efsane gazetenin her ama her köşesini –getir götürcü çocuk olduğum için– ezberlemiş ve aşık olmuştum bu mesleğe. Oğuz Aral, Tekin Aral...
Kameradaki ustalarım (kafamı film makinesinin camekanına koyup resmimi çeken makaracı insanlar.) Fotodizgideki ustalarım...
Gırgır'a girdiğimden beş yıl sonra tanıdığım, ortalarda dolaşan, bi türlü görünmeyen, ya da göremediğimiz, kızılmaske tadında ve gizeminde efsane gazeteci. 'Oğuz abi'den izinsiz, gençlik heyecanıyla gezmeye gittiğim Paris dönüşünde, işten atılışım... Gene o dönemin efsane dergisi Gırgır'dan atılmanın verdiği üzüntü... Sonra çok şaşırdığım olay... Harika hanım'ın 'Hasancıım, Haldun bey seni çağırıyor' deyişi... Heyecan... 'Küt küt' atan kalp... Karşı binaya geçişim... Haldun beyle karşı karşıya geldiğim ilk sahne... Yirmi yaşımdayım... 'Otur yavrucuğum... Bak Oğuz abini çok kızdırmışsın... Oğuz abiniz aynı zamanda babanız gibidir... Hem kızar hem sever... Sen şimdi bir süre Günaydın'a geç, ekonomiye, spora, hatta bazan birinci sayfaya çizersin... Bu sürede de Oğuz abinin öfkesi geçer... Hadi şimdi Rahmi abinin yanına git... hadi yavrucuğum...' Vay bee patrona bak, ben onu tanımıyorum ama o beni tanıyor, üstüne üstlük Oğuz abiyle 'papaz' olduğumu bile biliyor. Kısa ve net. 'Tık' diye çözüveriyor problemi... Hayranı olduğum insanlarla beraber çalıştığım Günaydın... Getir-götürcü çocuğu şöhret yapan Günaydın... Duydum ki yeniden yayındaymışsın. Hoşgeldin ilkgöz ağrım, ilk aşkım... Günaydın. Gördüm ki ilave olmuşsun. Bu da içimi azıcık burktu be Günaydın.
Gizli kanun
Bir fiilin suç olduğunu bilmemek, kimseye muafiyet getirmediği gibi, cezayı hafifletmez de. Yoksa, parketmenin ve beş dakikadan fazla bekleme yapmanın yasak olduğu bir yere, aracını bırakıp 24-25 dakika sonra gelip alan birine polis ceza kesmeye kalktığında "yasak olduğunu bilmiyordum" demesi, onu kurtarmaz. Üzerinde ruhsatsız silahla yahut 24-25 santimlik iki ucu keskin bir bıçakla yakalanan birisi, aynı mazereti gösterecek olsa, kimse dinlemez. Eğer böyle bir mazeret işe yarasaydı, keyfine göre adam öldüren birisi, "bilmiyordum" diyerek yırtabilir; ve bir kişiyle kalmaz, kafasını bozan kim varsa, isterse 24-25 kişi olsun, hepsinin hayatına son verebilirdi. Yasaklar da malum, kanunlarla belirlenir. Ama şimdi bir kanundan sözediliyor ki bundan kimsenin haberi yok. 2425 sayılı kanun, milletvekillerine bile gösterilmiyor. Neyi düzenliyor, neyi yasaklıyor belli değil. Hangi gerekçeyle çıkarıldığı da meçhul. Belki defalarca ihlal ettik o kanunu. Belki tam şu anda Aksaray civarında üç kişi, o kanuna aykırı hareket etmekte. Ya da başka bir yerde üç bin kişi. Bilmiyoruz. İşte bu noktada müsterih olun. Bu kanunu bilmediğiniz için kimse size ceza kesemez. Çünkü polisler, savcılar, hakimler de o kanundan habersiz. Bu bir saçmalık diyeceksiniz. Deyin. Haklısınız. Şimdi biri çıkıp o kanunun anayasaya aykırı olduğunu iddia etse; haklı mıdır haksız mı, orasını dahi anlayamayacak durumdayız. Ama hep böyle gitmez. Günün birinde o da ortaya çıkar. O kanunun da en geç 2425 yılına kadar ne olduğu anlaşılır.
KIZILDERİLİ GÖZÜYLE
Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal.
BÜTÜN RENKLER AYNI HIZLA KİRLENİYORDU. BİRİNCİLİĞİ BEYAZA VERDİLER. ASLINDA YILMAZ ERDOĞAN'IN HAKKIYDI.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |