T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yine o kritik soru: Erdoğan siyaset yapabilecek mi?

Epeyidir, yaprak kımıldamayan siyasette yeni bir kırılma haberinin işareti yine o bilinen adreslerden geliyor. Bu adreslerden biri yüksek yargı, diğeri de Milli Görüş ve sonrası siyasi hareketlerin bulunduğu siyasi alandır. Yüksek yargı hattı ile bu siyasi hattın karşıtlığı Türk siyasetinde sonuç değiştirici kırılmaların oluşmasının gerek ve yeter şartını ifade etmektedir. Çok yakın geçmişte alınan parti kapatma kararları, siyasi yasaklar ve siyasi kısıtlamalarla, bunlardan doğan siyaset manzarası bunun açık delilleridir. Yüksek yargı; siyasetle paralel bir düzlemde hukukun üstünlüğü görevini zenginleştirmek yerine siyaset üzerinde düzenleyici ve belirleyici bir rol oynamayı benimsemiş bulunuyor. Bunun doğal bir sonucu olarak da Meclis içi dengelerden seçim sonuçları üzerindeki tahminlere kadar bir dizi siyasi parametre için gözler; geleneksel siyasi faktörlere değil yüksek yargıya çevrilmiş bulunuyor.

Sonuçta, sadece bir seçim için seçmen iradesine bırakılacak demokrasi alanı yüksek yargı eliyle kadastrodan geçirilmektedir.

Bugün, Tayyip Erdoğan'ın ismi üzerinde gelişen olaylarda gözlemlemekte olduğumuz da işte bu kadastro işlemidir. Erdoğan'ın 312. maddeden ceza aldığı için milletvekili seçilemeyeceği ve parti kurucusu olamayacağına dair Anayasa Mahkemesi karar gerekçesinin erkenden basına sızdırılması ve aynı gün Yargıtay Başsavcısı'nın eşi benzeri görülmemiş bir uygulama ile Danıştay kararını yok sayarak belediye icraatlarından dolayı yeniden yargılama istemesi, siyaset üzerinde geniş dalga boyları yaratmaya namzet girişimlerdir.

Ve esasen, ortaya çıkan herbir parça da aslında hiç kimsenin yabancı olmadığı bir yöntemin izleridir. Bu hukuk saldırısı, Refah Partisi-Erbakan ekseninde denenmiş, sonuçları görülmüş ve başarılı da olmuş bir yöntemdir. Bu yöntemi yeniden uygulamaya sokan saik ise Ak Parti'nin kamuoyu araştırmalarında yüzde 25-30 oy aralığında bulunuyor olmasıdır. Sistemi sahiplenen ve denetleyen güçler için de bu önlem alınması gereken bir tehlikenin haberi demektir. Nitekim, hakkında kapatma davası açıldığında ve Erbakan'la uğraşılmaya başlandığında da Refah Partisi'nin oyu aynı aralıkta bulunuyordu.

Bir siyasi partinin, -hele bu siyasi parti muhafazakar, dindar ve demokrat ise- yüksek oy potansiyeli taşıyor olması, toplumsal mühendislik girişimi failleri ile ülkenin ekonomik ve dış politika tercihlerini tayin eden iradenin o partiye cephe alması için gerekçe teşkil etmeye yetmektedir. Üstelik, diğer partiler küçülme eğilimi içindeyken, millet iradesinde odaklanmanın tek başına bir partiyi ileri itmesi enformel iktidar dengelerini sarsacak nitelikte bir siyasi hadise muamelesi görmektedir.

Tayyip Erdoğan'ın bugün karşı karşıya bulunduğu sorun da "değişti-değişmedi" papatya falından önce işte bu noktadan kaynaklanmaktadır. Başında bulunduğu partinin hacmi küçük olsa büyük ihtimalle ne hukuki baskı görecek ne de iktidar seçkinleri tarafından taciz edilecek olan bir lider; şimdi "oyu arttıkça iktidardan uzaklaşma" gibi bir paradoksla karşı karşıya bulunmaktadır.

Erdoğan hakkındaki gerekçeli kararın beklenenden erken bir tarihte sonuçlandırılması yani, düğmeye erken basılması siyasette seçim öncesi dizayn ve tasarım mevsimimin başladığını gösteriyor. Bu ilk bakışta seçimin yaklaştığının bir habercisi olabileceği gibi Erdoğan hakkındaki ihtar-iade-i muhakeme talebi ve bunun uzantısı olabilecek hukuki süreçlerin ancak normal seçim tarihine kadar tamamlanacağı anlamına geliyor da olabilir. Bunlar önemli değil...

Herkes biliyor ki Tayyip Erdoğan'ın siyasi kısıtlılık hali zorlama hukuki yorumlarla ve büyük ölçüde de hukuk dışı yollarla mümkün kılınabilmektedir. Bu taarruza karşı Erdoğan'ın bugün yapmakta olduğundan başka yapabileceği bir şey de yoktur. Çünkü, siyaset hakkını geliştirmek sadece bir kişi ya da partinin becerisiyle sınırlı olmayan, topyekün siyaset kurumu ile hukuki ve sivil unsurların da desteğine ihtiyaç duyan bir haktır.

Siyaset kurumun Erdoğan'ın tasfiyesi sayesinde pastadan alacakları payın artacağı beklentisine kilitlendiği bellidir. Bunun tadını RP ve FP'nin kapatılmasından almıştır ve bu yüzden umutsuz vak'adır.

Bu noktada önemli olan; yüksek yargının, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve dış politika sorunlarının daha da artması pahasına hâlâ siyaset dışı düzenlemelere aracılık yapıp yapmayacağıdır.

Özetle, Ankara'da yargıçlar varsa Türkiye'de de siyaset olabilecektir. Hukuk siyaset yapmazsa, Erdoğan siyaset yapabilecektir.


20 Mart 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED