T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir Kanadoğlu klasiği daha...

Hayır, sürpriz olmadı... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun, bir süredir görünür-görünmez mahfillerce siyasî lince tabi tutulan iki belediye başkanı hakkında Danıştay'ın verdiği temiz raporunu yok sayarak, yeni bir suç duyurusunda bulunması şaşırtmadı beni.

Üzdü sadece.

Hep, değişik vesilelerle, Kanadoğlu'nun içinde bulunduğu zorluklardan sözettim; hem hukukçuluğu tartışmalı "militan başsavcı"nın (Vural Savaş'ın) koltuğunu doldurup dolduramayacağına dair "derin kuşkular"ın odağında bulunuyordu, hem de "hukuk" hassasiyeti sürekli polemik konusu yapılmış bir Cumhurbaşkanı tarafından "tercihan" o göreve getirilmişti...

Kanadoğlu'yla ilk kez FP davasında teşerrüf ettik.

Militan başsavcının yüz vermediği, Anayasa Mahkemesi'nin de "delil" kabul etmediği FP Kongresi'ne ilişkin kasetleri dayanak göstererek, partinin "devamdan" kapatılmasını talep etti.

Ve istediği oldu.

Onun hukuk bilgisini, yasalarla ünsiyetini tartışmıyorum.

Zaten, seçildiği günlerde, selefini örnek göstererek kendisine sürekli sınavdaymış duygusu yaşatan çevrelere hep aynı cevabı veriyor, yasalar çerçevesinde hareket edeceğini, Atatürk ilke ve inkılaplarını koruyacağını, zaten bu görevle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na getirildiğini söylüyordu.

Bülent Ersoy, Star gazetesine verdiği demeçte, kendisini hapse attıran Sabih Kanadoğlu'nun tanıdığı en dürüst "devlet görevlisi" olduğunu, rüşvet ve iltimas tekliflerini nasıl elinin tersiyle ittiğini anlatıyordu ballandıra ballandıra.

Bence de dürüst adam o...

Yasalara da "sonuna kadar" bağlı...

Onun nasıl "ödünsüz" bir yasa savunucusu olduğunu Cumhuriyet gazetesinde yayımladığı yazılarından zaten biliyoruz.

Ama, sanki bu "hukuk adamı" kimliğinde "oturmayan" bir şeyler var.

Nedir, tam ifade edemiyorum.

Bir Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, "kesin" ve "bağlayıcı" olan Danıştay kararını yok sayıp, üstüne üstlük bu kararın "yetkisiz biçimde" alındığını savunabilir mi?

Hakkında yargı kararı bulunmayan insanları "yüz kızartıcı" cürümlerin failleri olarak muaheze edebilir mi?

Hem, Danıştay niçin yetkisizmiş?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Danıştay arasında nasıl bir "hiyerarşik bağ" var?

Amir olan hangisi?

Kanadoğlu üşenmemiş, oturmuş tam 133 sayfalık iddianame gibi "talepli" bir karar yazmış.

İstanbul eski Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çete suçundan yargılanmasını istiyor.

Bir bölüğü daha önceden güdümlü müfettişin raporunda yer almış birtakım afaki, hayali, hiçbir belge ve beyanla kanıtlanmayacak suçlamalar.

Mezkur suç duyurusunda en çok "irticacı subaylar"la ilgili bölüm dikkatimi çekti.

Erdoğan, laikliğe aykırı davranışlarından dolayı TSK ile ilişiği kesilen subayları belediyede görevlendirdiği için cezalandırılmalıymış.

Olur, hay hay...

Hangi yasanın hangi bağlayıcı hükmü, hukuksuz biçimde orduyla ilişiği kesilen subayların belediyede istihdam edilmelerine yasak getiriyor?

Hangi yasanın hangi bağlayıcı hükmü irtica suçunu tecziye ediyor?

Kanadoğlu, yoksa, YAŞ kararlarının "hukuki" olduğunu mu söylemeye çalışıyor?

Oysa, "hukukun üstünlüğü"ne inanmış bir hukuk adamı için öncelik, YAŞ kararlarıyla haksız biçimde cezalandırılmış insanları bir kez daha cezalandırmak değil, bu kararların yargıya açılmasını savunmak (sağlamak) olmalıdır.


20 Mart 2002
Çarşamba
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED