T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Rica etsek kararı da iletir miydiniz?

Hürriyet'te bu âdeti kim çıkardı tam olarak hatırlamıyorum... Ancak, gazetenin Brüksel muhabiri Zeynel Lüle'nin gazetede giderek bir "gelenek" haline gelen bu yeni âdetin oluşumunda önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Hatırlıyorsunuzdur, Refah Partisi'nin başvurusunu görüşen Strasbourg'taki mahkemenin kararı, henüz daha kaleme alınmadan Lüle tarafından İstanbul'a nasıl büyük bir sevinçle geçildiğini mutlaka hatırlıyorsunuzdur! Hürriyet'in Avrupa işlerine bakan muhabiri nasıl yapmışsa yapmış, henüz kaleme alınmayan kararı gazetesinde yayımlatmayı pek güzel başarmıştı...

Dünkü Hürriyet de, benzer bir biçimde, henüz kaleme alınmamış bir kararı manşetten duyuruyor: "Yargının son kararı: Milletvekili olamaz". Doğru tahmin ettiniz, Anayasa Mahkemesi tarafından henüz açıklanmamış "karar", epeyce bir zamandır milletvekili olup olmayacağı merak edilen kişi, yani Tayyip Erdoğan hakkında. Haberin altında Turan Yılmaz'ın imzasını görüyoruz. Yılmaz'ın elinden çıkma haberin büyük spotunda "Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı belli oldu: AKP lideri Tayyip Erdoğan, milletvekili yeterliği taşımıyor. Parti kurucusu da olamaz" şeklinde kesin mi kesin bir ifade yer alırken, hemen altındaki satırlarda bu "kesinlik"in hızla irtifa kaybettiğini de gözlüyoruz: "Yüksek Mahkeme'nin, yazımı tamamlanan ve en geç ay sonunda açıklanması beklenen gerekçeli kararı..." Ama oldu mu şimdi? Bir karar hem "belli olup", hem de "açıklanması bekleniyor" olur mu? Anlaşılan o ki, Turan Yılmaz İstanbul-merkezin baskılarına daha fazla dayanamayarak, açıklanmamış kararı bugünden açıklamaya karar vermiş! Ne uygunsuz ilişkiler bunlar böyle... İnsan hiç değilse haberin altına adını yazmaktan imtina eder...

Bazı okurlar "Ne anormallik var bunda? İyi bir gazeteci açıklanmamış bir kararı eline geçirdiyse ve bu bomba gibi bir haberse yayımlayamaz mı?" diyorlar mı bilemem. Benim bu ve benzeri muhtemel itirazlara karşı söyleyeceklerim açık: Bir ülkede gazete haberi mahkeme kararının önüne geçiyorsa, bu "tezgah"ın habercilikle uzaktan yakından ne gibi bir ilişkisi olabilir?

Diyelim ki Yılmaz'ın haberi "en geç ay sonunda" mahkemenin kararı açıklamasıyla doğrulanacak. O zaman ne diyeceğiz? "Bravo Yılmaz'a ve Hürriyet'e, olup bitecekler hakkında okurlarını iki hafta önceden bilgilendirmişlerdi" mi diyeceğiz? Böyle bir saçmalığa kim "evet" diyebilir? Bir gazetenin haberciliğinin "gelecek"ten haber (dikkat ederseniz "yorum" değil, "haber") vermesine de "evet" diyeceksek, "falcılıktan" anladığımızla habercilikten anladığımızın farkı nerede kaldı?

Peki Turan Yılmaz, bu bilgileri nereden aldı, yani "haber kaynağı" kim? Belki bu konuda da "Sana ne, kimse kim! Kimsenin gazeteciye 'haber kaynağı' hakkında soru soramayacağını bilmiyor musun?" diyenler çıkacaktır. Eğer mevcutsa, bana göre bu akıl yürütme biçimi de "hepten yoldan çıkmış" bir eleştiriden ibarettir. Nedeni basit: Gazetecinin "haber kaynağını" açıklamak zorunda olmaması demek, gazetecinin açıklanmamış mahkeme kararlarına önceden ulaşabilmesini meşru kılar mı? Mahkemelerin işleyişinde esas olan "gizlilik" olmadan, bir ülkede legal konumda olan gerçek anlamda bir "basın"dan söz edilebilir mi?

Yılmaz'ın haberine biraz daha yakından bakalım: Hürriyet'in haberine göre, yazımı tamamlandığı söylenen kararda, Erdoğan'dan parti kuruculuğundan 6 ay içinde ayrılması isteniyormuş. Hürriyet, "Erdoğan, parti kuruculuğundan ayrıldığında genel başkanlığı da sona ermiş olacak" yorumuyla haberi sürdürüyor. Bana kalırsa gereksiz bir "sürdürme", çünkü "parti kurucuları"ndan birisi olarak genel başkan olan birisinin kuruculuğu düşünce, tabii ki genel başkanlığı da düşer... Ancak bildiğiniz gibi, bu muhtemel gelişme karşısında Erdoğan'ın şimdiden açıkladığı bir başka yol var. Yani, partiye "kurucu olmadan" üye olması ve bunun hemen arkasından tekrar genel başkan seçilmesi. Hürriyet'in bu gelişmeden hiç söz etmediğini gözlüyoruz.

Hürriyet, daha sonra şöyle devam ediyor: "Anayasa Mahkemesi'nin bu kararının ardından, Erdoğan'ın aktif siyasete yeniden dönebilmesi için önünde tek umut kapısı olarak, TCK'nın 312'nci maddesinde yapılan değişiklik kalıyor." Bana göre tamamen yanlış (ve "kasıtlı"!) bir yorum. Neden derseniz, Hürriyet'in "kararı"nda Erdoğan'a sadece "kurucu" olamayacağı bildirilmemiş miydi?

"Kurucu" olamamak, "aktif siyasete dönmek" için niçin engel teşkil etsin, aralarında bir neden-sonuç ilişkisi yok ki... Birbiriyle ilgisi olmayan bu gelişmeleri aralarında sanki çok sıkı bir bağ varmış gibi takdim etmek ciddi bir yorum olarak değerlendirilebilir mi? İşin ilginç yanı zaten Hürriyet'in de bunun farkında olması! Bu muhteşem Turan Yılmaz (meslekteki başarılı çalışmalarından dolayı ödül filan da almıştı galiba!) haberi bakın nasıl son buluyor: "Erdoğan bu durumda, genel seçim kararı alınıp, milletvekilliği başvurusu yaptığında Yüksek Seçim Kurulu'nun vereceği kararı beklemek zorunda kalacak."

Ha şöyle!.. Bakın, biraz gayret edince Hürriyet de pekâla doğru dürüst haber verebiliyor! Epeyce hikaye anlattıktan sonra, ülkede "aktif siyaset" yapacaklar hakkında karar veren Yüksek Seçim Kurulu gibi bir kurum olduğunu bakın o da hatırladı!

Sonuç olarak: Besbelli ki, ülkenin en büyük gazetesinin kendisine çizdiği "yol haritası" pek makbul bir harita değil... Hadi hayırlısı...


20 Mart 2002
Çarşamba
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED