|
|
Cheney'in 'nabzı'nı ölçersek...
Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney, dün Ankara'da, bir 'muhtemel Irak operasyonu'na ilişkin 12. ve son 'nabız yoklaması'nı yaptı. Buna dayanarak, Cheney'nin 'nabzı'nı ölçelim... Cheney, Ankara'ya gelmesinden birkaç saat önce, İsrail'de Başbakan Ariel Sharon'la yaptığı iki görüşmenin sonucundaki ortak basın toplantısında, 'Yasir Arafat'la önümüzdeki dönemde, belirlenecek bir yerde görüşebileceğini' bildirdi. Bunun şartı, Arafat'ın 'terörün önlenmesi'nde ve barış girişimlerinde 'sınavı geçebilmesi'. Cheney'in, Arafat'la şartlı da olsa görüşme niyeti, Arafat'a bugüne kadar Amerikan Yönetimi'nden uzatılan en yüksek düzeydeki el. Buna karşılık, Sharon, Arafat'ın 'Tenet Planı'nı uygulaması halinde önümüzdeki hafta Beyrut'ta toplanacak Arap Zirvesi'ne katılabileceğini, bütün bu gelişmelerin birkaç gün içinde ortaya çıkabileceğini ve Arafat'ın geri dönebilmesinin ise 'Beyrut'ta yapacağı konuşmanın kışkırtıcı olup olmayacağına ilişkin İsrail hükümetinin değerlendirmesine bağlı olduğunu' söyledi. Ayrıca, İsrail ordusunun, Filistinliler tarafından 'ön şart' olarak sürülen Batı Şeria ve Gazze'de işgal ettikleri Filistin topraklarından çekildiği de açıklandı. Tenet Planı, İsrail ordusunun İntifada'dan önceki mevzilerine çekilmesini ve Filistin Yönetimi'nin illegal silahları toplaması ve tutuklamalara gitmesini öngörüyor. Ortadoğu'daki tehlikeli 'kilitlenme'de 'kilidin gevşemeye başladığını' ve yeni bir sayfanın açılmakta olduğunu ifade eden bu gelişmeleri cereyan ederken, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın İsrail'i 'topyekun savaş yürütmekle' suçladığı ve çok ağır kelimelerle Sharon'a gönderdiği mektup, New York'ta basına dağıtıldı. Amerikan Ortadoğu diplomasisi, 'yarım hamilelik' durumundan sıyrılamaz ve Amerikan pozisyonu ile uluslararası camianın Ortadoğu'ya ilişkin tutumu, birbirinden bu kadar ayrı dururken, Cheney'in önümüzdeki aylarda bölgeye yine geleceğini ve bu zaman zarfında Filistin-İsrail ekseninde yine kan dökülmesine devam edilmesinin ciddi bir ihtimal olarak gündemde kalacağını tahmin etmek, zor olmasa gerek. Amerikan diplomasisinin (Clinton ve Camp David 2000) duvara toslamasından sonra patlak veren 'El Aksa İntifada'sı'nda 18 ay içindeki ölü sayısı 1081 Filistinli, 346 İsrailli. 1400'ün üzerinde. Sadece 2002 Mart ayının ilk iki haftasında ölenlerin 175'i Filistinli, 60'ı İsrailli. 1987 İntifadası ile karşılaştırıldığında, söz konusu rakamların Filistinliler'den ziyade İsrailliler için dayanılmaz boyutlara ulaşmakta olduğu görülebilir. İlk 'İntifada'da, her 12 Filistinliye karşılık 1 İsrailli hayatını kaybediyordu. Bu kez, bu oran 3'e 1. Üstelik, İsrail nüfusunun Filistin nüfusunun iki misli olduğu hesaplanırsa, Filistinliler'in kayıplarının ağırlığından, görece olarak, daha katlanılmaz bir ağırlığın İsrail üzerine yıkıldığı anlaşılır. Daha önce de belirtildiği gibi, 'Filistinliler, kaybedecek hiçbirşeyi olmayan'; buna karşılık 'İsrailliler, herşeylerini kaybetme korkusunda olan' iki halk. Amerikan pozisyonu, belirli ölçülerde bir 'adil görüntü' vermezse, Filistin-İsrail ekseninde daha çok kan akar ve Cheney'in Irak'a karşı elde etmeyi tasarladığı 'Arap desteği' hayal haline gelir. Zira, tüm Arap liderleri, kendilerini, Filistinliler'in kahır içinde biçilmesine öfke biriktiren kendi kamuoyları ve halklarının tehdidi altında hissediyorlar. Bu durum devam ettiği sürece, bir Arap ülkesi konumundaki Irak'a yönelik bir Amerikan saldırısını destekler görüntüye girmeleri, kendileri hesabına, tam anlamıyla bir 'harakiri' demektir. Gerçi, Cheney, Arafat ile görüşmeye 'ilk kez' kapıyı aralayarak önemli sayılabilecek bir 'Amerikan adımı' atmıştır ama görüşmüş olsaydı, eline Ankara'ya valizinde getireceği 'diplomatik kozlar'dan çok daha fazlasını getirmiş olacaktı. 'Valiz'inin boş kalan bölmelerini doldurmak için, Beyrut'taki Arap Zirvesi'nin sonuçlarını, Suudi Arabistan Barış Planı'nın hayata geçirilmesini ve bu arada 'saha'da Tenet Planı'nın uygulanmasını beklemek ve önümüzdeki aylarda bölgeye muhtemelen –ve en az- bir seyahat daha yapmak zorunda kalacak. Amerika'nın bir muhtemel Irak operasyonu konusunda, önünde dikilen ve dikilecek başlıca engel, Filistin-İsrail eksenindeki durum olacak. Irak'ta Saddam Hüseyin'in devrilmesi konusu, birçok Arap liderinin bir numaralı konusu değil. Saddam'ın devrilmesi, onların da devrilmesinin önünü açacak cinsten 'korkutucu' bir gelişme addedilmiyor. Ama, Filistin-İsrail ekseninde durum değişmezse, işte koltuklarını altlarından çekecek ya da en hafifinden sallayacak olan bu. Bu bakımdan, Cheney'in kanatları altındaki, 'Irak şahinlerinin lideri' olan Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in, Cheney'in 11 Arap istasyonunda duran gezisiyle ilgili olarak 'Ortadoğu'da liderlerin kamuoyuna söyledikleriyle kulaklarımızı fısıldadıklarının farklı olmasına alışığız' sözleri doğrudur. Ortadoğu'daki bu 'liderler'e, Ankara'dakilerin de dahil olduğuna kimsenin kuşkusu bulunmasın. Ankara'nın, diğer Ortadoğulu liderler gibi 'Irak'a operasyon diyebilmek için, önce Filistin-İsrail savaşı durdurulsun' itirazını yapabilecek bir 'manevra zemini' de yok. Daha bir hafta önce İsrail'e yaklaşık 700 milyon dolarlık askeri sipariş veren ve böylece Türkiye'nin ceplerini hafifletirken, ekonomik ve güvenlik sıkıntısı içindeki Ortadoğu'daki Yahudi devletinin kasalarını doldurmayı tasarlayan 'Türkiye'deki liderler'in bu tür bir itirazının ciddiyeti ve geçerliliği olabilir mi? Türkiye'nin 'temel itirazları', dikkat edilirse, 'Irak'ın toprak bütünlüğü', bu çerçevede 'Irak Kürtlerinin bağımsızlığının engellenmesi' ve bir 'askeri harekat' halinde Türkiye'nin uğrayacağı 'mali zararların karşılanması' noktalarında toplanıyor. Bunlar, Amerika tarafından karşılanabilecek 'itirazlar'. Irak'ın toprak bütünlüğü konusunda, Amerika'nın bir sıkıntısı bulunmuyor. Hem Türkiye'nin, hem İran'ın, hem Arap dünyasının ve hem de Iraklılar'ın kendilerinin karşı olduğu bir hususu, Amerika'nın zorlamasının bir mantığı yok. Irak Kürtleri'nin, gönüllerinden geçiriyor olsalar bile, 'Realpolitik'i dikkate alarak 'bağımsızlık talepleri' de söz konusu değil. Arjantin batarken, IMF'ye baskı yaparak 16.5 milyar dolar ek kaynağın Türkiye için çıkartılmasını sağlayan Amerika'nın, Türkiye'nin 'mali kaygıları'na duyarsız kalması da beklenemez. Sonuç olarak, Cheney, İngiltere'den başlayan ve Ortadoğu'da 11 istasyonu kapsayan uzun bölge turunun son durağı olan Ankara'da, 'en yakın müttefiki'ni bulmuş sayılmalıdır. Kemal Derviş'in Washington'da Irak harekatı ihtimalini değerlendirirken, 'Türkiye'de turizm sezonunun sonunun beklenmesi' temennisini iletmiş olduğu da, iki hafta önce Washington'da bilgi dağarcığımıza eklendi. Bu konuda da, Amerika'nın (Cheney'in) 'Türkiye ile sorunu' olmaz. Zira, Irak'a 'muhtemel' bir Amerikan askeri harekatının, Eylül-Aralık arası bir dönemde gerçekleşmesi 'muhtemel'dir. Ayrıca, Cheney'e şu aşamada ifade edilen –çoğunlukla Filistin-İsrail eksenindeki durumdan kaynaklanan- Arap isteksizliğinin ve Türkiye'deki mırın kırının, eğer Amerika, Saddam'ı devirmeye kararlıysa –ki, öyle öyle görünüyor; bunun nedenlerine daha sonra değineceğiz- bunun 'caydırıcı' veya 'vazgeçirici' olması söz konusu değildir. Esasen, Cheney'in uzun gezisi bir 'nabız yoklama'dır. Zaten, George W. Bush'un 15 Nisan'da kendisine 'Irak operasyonu' konusunda 'ayrıntılı bir rapor' verilmesini istediğini daha önce yazmıştık. Cheney'in, Ankara'ya varışından birkaç saat önce İsrail'deki basın toplantısında 'Henüz Irak'a karşı alınmış bir askeri harekat kararı yok' demesi de, bu anlamda doğrudur. Henüz yok. Henüz bir plan yok. Hazırlığı var. Önümüzdeki dönem zarfında, Bağdat'taki rejimin çökertilmesi için çeşitli yollar da denenebilir. İlla, büyük çaplı bir askeri harekat olacak diye bir kural da yok. Fakat olursa, bu, muhtemelen, sonbahar civarında olacak. Olduğu takdirde, Türkiye, Amerika'nın kendisinden istediği desteği verecek. Ankara'da dünkü Cheney ile görüşmeler, bunun ayrıntıları ve pazarlığına ilişkindi...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |