T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Merkez medya ve birkaç gerçek...

Merkez medyaya ilişkin yazı ve eleştirilerimi bazı dostlar sert, hatta "marjinal" buluyorlar.

Ama unutmamak gerek:

Yaşanan "etik iflas"da basın böylesine aktörleşince; kural, değer ve ilkeler konusunda işler basın eliyle böylesine şirazesinden çıkarılınca; bu yolla siyasi ahlak alanında yaşanan çöküntü, oluşturulan "ilkel bir milliyetçiliğe dayanan faydacı model" en az "Susurluk skandalı"nın perde arkası ya da "Susurluk'u aklama kampanyası"nın içyüzü kadar önem kazanınca, merkezi sistemlerin dışından konuşmak, yani o sistemlere oranla marjinal olmak, başlı başına bir "değer" olur.

Merkez medyanın, yazdıkları kadar yazmadıklarını da ele almak da ya da yazdıklarının istikametini, içeriğini doğru okumak, bu açıdan faydalı bir eksersiztir...

İşte size bir, iki örnek...

İki haftadan bu yana polis, İmam Hatip Liselerinde kız çocuklarını topluyor ve her tür eziyette bulunuyor. Amaç bu okullara başörtülü girişin yasaklanması. Bu uğurda çocuklar otobüslerle en uzak, en kıyı semtlere götürülüp, havanın kararmasına doğru yola bırakılıyorlar. Bu uğurda veliler ve çocuklar tartaklanıyor. Öylesine tartaklanıyor ki, hastanelere taşınıyorlar. Ama bazı doktorlar tembihli olduklarını söyleyip, politik bir oyuna alet olmamak gerekçesiyle yaralılara bakmıyorlar. Din okullarında dindarlığın yasaklanması operasyonu alabildiğince kaba ve hoyratça sürdürülürken on binlerce insanı ve o insanların haklarını ilgilendiriyor...

Ama gelin görün ki, "demokrasiyi, değişimciliği, AB'yi dillerinden düşürmeyen bol tirajlı gazetelerde, reyting azmanı televizyon kanallarında, ne bir satır çıkıyor, ne bir görüntü"...

Bazıları için demokrasinin sınırları, şekli ve içeriği keyfe keder değişiyor bu ülkede...

Tabii bir de yazılanlar, daha doğrusu yazıların arka planı var...

Fehmi Koru'nun dün sütununda belirttiği gibi, en etkili basın grubunun çeşitli gazeteleri okur karşısında "majestelerinin iktidarı" ve "majestelerinin muhalefeti" olarak ikiye bölünmüş durumdalar. Örneğin Korkut Eken ve generallerin açıklamaları konusunda birbirlerine giriyorlar.

Ama nasıl?

"Majestelerinin muhalefeti" ilginç bir şekilde ilk gün generallerden hesap sorduktan sonra, ikinci gün rotayı "asker suçlular"dan "polis suçlular"a çevirmeyi başarıyorlar. Artık bir hafiflik mi dersiniz, bir uyarı mı dersiniz, bir sulandırma mı dersiniz, ne derseniz deyin, sanki majesteleri harekete geçiyor ve mesele önce sıradanlaşıyor, ardından ya kendiliğinden örtbas oluyor ya da örtbas ediliyor...

Sahi gazetelere kim verdi generallerin açıklamalarını?

Generallerin açıklamalarının hukuki sonuçları ne oldu?

Evet, bunları bir kalem geçiniz!

Onlar artık magazin haberler arasında tasnif olmak üzereler.

İmam Hatip öğrencilerinin başlarına geleni bilmiyoruz, "Susurluk'u aklama kampanyası"nın arkasında kimler olduğunun da peşini bıraktık... Korkut Eken ile onunla mahkum olanların günlerce gazete sayfalarını süsleyen kahramanlık öyküleri hakkında neler biliyoruz peki? Susurluk'un hüküm giymiş "karanlık prensleri", merkez medyanın "iktidarı temsil eden kanadı"na göre onlar "suçsuz kahramanlar", "muhalefeti temsil eden kanadı"na göre ise "suç işlemiş kahramanlar"...

Ama kahramanlığın da bir adabı yok mu?

Korkut Eken örneğin... Susurluk işinde uzmanlaşmış gazetecilerden Ferhat Ünlü'nün Eken konusunda araştırmaları çok açık:

"Eken'in ordudan emekli olma tarihi 1986. O dönemlerde pek çatışma yok, Asker ve emniyetçiler PKK ile karşı karşıya bir ya da iki kere gelmiş durumda, PKK kaçıyor, kolluk güçleri kovalıyor. Asıl çatışmalar daha sonraki yıllarda. Güneydoğu'da görev yapmış eski bir istihbaratçı bu konuda 'Korkut Eken'in faaliyetleri abartılmıştır. 1988 ile 1994 arasında Eken Güneydoğu'da bulunmamıştır. 1994'ten sonra da kısa süreli sivil görevler için gidip gelmiştir' diyor. Emekli Yarbay, bu dönemde operasyonlara katılmadığı gibi Özel Harekat polislerinin eğitiminde de uzun süreli ve yoğun bir rol almamış..."

Peki kahramanlık nerede?

Neden merkez medyada bu soruyu soran gazeteci hiç yok?..

Oysa Eken'le ilgili resmi bulgular şunlar:

"Çakıcı'yı eğiten adam, Çatlı'yla derin ilişki kuran adam, Tarık Ümit olayında adı geçen adam, kayıp silahları teslim alan kişi, Kırcı'nın Emniyet'ten kaçırılmasına adı karışan adam..."

Bilgileri çarpıtmak, gizlemek de, o bilgilerin işaret ettiği karanlığa işaret etmez mi, sizce?

Bu soruya "evet" diyorsanız, bilin ki siz de marjinalsiniz...



20 Mart 2002
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED