T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Alırlar... Almazlar... Ya alırlarsa?..

Ben bayağı pimpirikim. Barcelona'ya Alitalia Havayolları ile, bu sebeple de bir İtalyan havaalanına uğrayarak geldim. Çok kısa kaldığım Milano Havaalanı'nda birkaç yerde sıraya sokulup pasaportum mıncıklandı. Gazetelerde, "AB zirvesi yüzünden olağanüstü tedbirler alındı" haberlerini okuduğum Barcelona'ya indiğimde şaşırtıcı bir olayla karşılaştım ve kendimi birdenbire gümrüklü alanın dışında buluverdim. Pasaportuma bakan da, İspanya'ya girdiğime dair damga vuran da olmadı...

Durumu anlattığım dostlar tedirginliğimi artırmaktan başka işe yaramadılar. Biri, "Hesaba çekildiğinde bana anlattığından daha mâkul bir hikâye uydur" bile dedi. Hadi sizi daha fazla bekletmeyeyim: Dönüşte Barcelona Havaalanı'nda sorguya falan çekilmedim. Uçuş kartımı aldığım görevli dışında pasaportuma bakan bile olmadı. Dahası, Roma'ya, Leonardo da Vinci Havaalanı'na indiğimde de, tıpkı Barcelona'da olduğu gibi, kendimi birdenbire gümrüklü alanın dışında bulmayayım mı? Pasaportumda İtalya'ya girdiğime dair de bir damga yok...

Ancak, bunun sebebini şimdi biliyorum: Avrupa Birliği... Roma'da havaalanında şu duyuruyu okudum: "Eğer AB üyesi olan bir ülkeden geliyorsanız size verilen bagaj kartı yeşildir, yeşil bagaj kartlılar gümrüğe takılmadan dışarı çıkabilirler." Ben Barcelona'ya Milano'dan, Roma'ya da Barcelona'dan geldiğim için, bu iki yerde, farkına varmadan AB üyesi muamelesi gördüm... AB üyesi ülkelerin vatandaşlarına, Avrupa'nın iki ucundan, sözgelimi biri Yunanlı diğeri Portekizli olsa bile, sanki aynı ülkenin vatandaşlarıymış gibi davranılıyor...

Bunun bize yansıması, bir AB üyesi ülkeden aldığımız vizenin 10'dan fazla ülkede de geçerli olması. Eskiden İspanya ve İtalya'ya uğrayacak olsaydım ayrı ayrı vizelerini almak zorundaydım; şimdi pasaportumda üçüncü bir Avrupa ülkesinin vizesi olduğu halde iki ülkeye de girebildim. Schengen Anlaşması'na uyan AB üyeleri tek vizeyi yeterli görüyorlar.

Bu, AB üyesi ülkelerde her konuda 'aynı' politik tavır alınıyor anlamına gelmiyor. "Yine mi?" demezseniz başörtüsü örneğini vereceğim. Başörtüsü konusunda her AB üyesi ülkede farklı uygulama var. İngiltere'de Müslüman kızlardan isteyenler başlarını okulda da örtüyorlar. Fransa da, bayağı zorlansa bile, sonunda benzer bir kolaylığı kabul etti. İngiltere ve Fransa, Hıristiyan-olmayan sömürgelerinin vatandaşlarına ikâmet izni verdikleri için topraklarında epey Müslüman bulunan iki ülke, bu sebeple de 'çok-kültürlü' olmayı zaman içerisinde öğrenmiş durumdalar. İspanya ise koyu Katolik bir ülke; geçmişinde Endülüs Müslümanlarını ile Musevileri zorla Hıristiyanlaştırma türü sert uygulamalar var. Bu kafa yapısı, dinle ilişkisiz politikacıların tavrını bile etkiliyor...

Başörtüsünün İspanyolcası 'panuelos', Katalanlar 'mocadors' diyorlar... Devlet güdümündeki okullarda başörtüsüne izin verilmiyor. İspanyol çalışma bakanı Joan Carlos Aparicio, ülkedeki Müslümanlar ve özgürlük yanlılarını protestoya sevkeden bir açıklama yapmış geçen ay ve başörtüsünü bazı ülkelerde kızlara zorla uygulanan sünnetle eşdeğerde gördüğünü söylemiş... 'Dini simge' görüldüğü için izin verilmiyor başörtüsüne. Oysa, bütün okulların sınıflarında 'haç' asılı ve öğretmen atanırken bölge başpapazının görüşü alınıyor... Devlet okullarının kabul etmediği başörtülü öğrencileri 'özel statülü' kilise okulları dâvet ediyor; ancak orada da misyonerce davranan hocalar var... Kısacası, İspanya, beşyüz yıl önceki, 'zorla Hıristiyanlaştırma' politikası günlerinden fazla ileride değil bugün.

Avrupa'nın en fakir ülkelerinden biri olan İspanya AB üyeliğinin çok yararını gördü. İspanya'nın en geri kalmış bölgelerinden sayılan Katalonya'da bile işsizlik sorunu neredeyse bütünüyle çözülmüş görünüyor. Watson Wyatt adlı İngiliz danışma firması, önümüzdeki üç yıl içerisinde, Katalonya'nın tam-istihdamı gerçekleştireceğini hesap ediyor... 2008 yılında da İspanya'nın bütünü aynı duruma gelecek. 2010 yılına varmadan, bugünkü gelişme hızı korunduğu taktirde, İspanya'nın bir milyon yabancı işçi ithal etmesi gerekecek...

Özellikle Almanya, Hollanda, Belçika gibi yabancı işçi çalıştıran ülkelerde yaşayan Türkler bu hesaba çok şaşırmıştır. Çünkü İspanya, AB üyesi olmadan önce, istihdam edemediği kendi işgücünü Avrupa'ya ihraç eden bir ülkeydi. Kendisinin işgücü ithaline başlayacak ekonomik gelişmişliğe ulaşması gerçekten şaşırtıcı. Sadece bizler ve gözlemciler için değil, İspanyollar için bile... Yakında işçi ithal edecek ülkenin bunu yönlendirecek bir yasası bile yok çünkü. Bu yüzden, ülkede zor işleri şimdi de yabancı işçiler yapıyor, ama hepsi 'yasa-dışı' statüdeler...

AB üyesi olmanın bir ülkeye ne kadar yararlı olduğunu görebilmek için İspanya iyi bir örnek. Zoru kendilerine rağmen başarmışa benziyor İspanyollar. Barcelona Zirvesi'nde, İspanya başbakanı Aznar, kompleklerini yenmiş bir ülkenin yöneticisi gibi davranmayı bildi. Bizdeki AB karşıtları, lâf AB üyeliğinin ekonomik yararlarına geldiğinde, söyleyecek söz bulamayıp "Bizi almazlar" diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. 1970'li yılların bütünü ve 1986'ya kadar, İspanya'daki AB-karşıtı çevreler de, "Bizi almazlar" diyorlarmış, iyi mi?

Ya bizi de alırlarsa!


18 Mart 2002
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED