T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Stratejik denge, siyaset ve güvenlik

Türkiye'nin "yön"üne dair bir tartışmayı doğru konumlandırabilmek için "zemin"ine dair bir muhakeme yürütmek gerekir. Eğer, Türkiye'nin "siyasal derinliği" de denilebilecek "zemin"i hakkında gerçekçi bir yaklaşım üretilemezse, "yön"ü hakkında ortaya atılanların bir değeri de olmaz.

Siyasi varoluşun "buralar"daki kurucu dinamiklerini en iyi anlatan kelime "denge"dir. İç politikayı da dış politikayı da şekillendiren kurucu unsurdur "stratejik denge". Osmanlı'nın dağılmasından sonra, yeni Türkiye, varoluşunu stratejik bir denge temelinde konumlandırmıştır. Bu dengenin bozulmaya yüz tutması iç siyasette kriz yaratır anında ve Türkiye dış siyasetinden içeriye doğru ciddi bir hareketlilikle karşı karşıya kalır.

Darbelerin arkasında genelde bu işleyiş olmuştur. Postmodern darbe de, Erbakan'ın Türkiye'nin temel stratejik dengesi hakkında fiilen olmasa bile söylemsel olarak istikrarsızlaştırıcı bir pozisyon almasından tetiklenmiştir. Daha sonra iç dinamiklerle buluşmuştur bu süreç, bambaşka argümanlarla ve bambaşka siyasal araçlarla demokrasiyi zedeleyen bir statükoyu inşa etmiştir.

Türkiye'nin siyasi varoluşunun temel şartı olarak öncelikli kavram hep „güvenlik" olagelmiştir. Bu nedenle, güvenlik ve güvenlikten sorumlu statü, siyasetten ve siyasetçiden öncelikli bir pozisyon almıştır. Türkiye'nin kuruluşunda zorunluluktan ortaya çıkan bu durum, zaman içinde yapısallaşmıştır. Belki de bu nedenle, yıllar öncesinin tartışmaları ve sorunları bugün de aynı tazelikle devam ediyor. Bu da demokrasi yolunda atılan adımların kısırdöngüye düşmesine yol açıyor.

Fakat artık güvenliğin siyaseti değil, siyasetin güvenliği himaye ettiği bir süreç var dünyada ve bu derinleşerek yoluna devam ediyor. Türkiye, ABD veAB ile ek olarak Asya arasında, herhangi birine tam angaje olmama şeklinde bir „stratejik denge" içinde üretti tarihini. Bu bloklardan birine daha yakın olmak belli dönemlerin gereği olarak ortaya çıktı ama bir diğer blokla arayı fazla açmadan gerçekleşti yakınlıklar. Bu dengenin işletilmesinde, her zaman güvenlik argümanları belirleyici oldu. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle beraber, artık „güvenlik üretmek" için de en çok gereken şeyin siyaset olduğu, siyaset ve demokrasi üretmeyen ülkelerin güvenlik üretmekte kaydadeğer özneler olamayacakları güçlenen bir biçimde yerleşikleşmeye başladı. Fakat, 11 Eylül'le beraber, ABD'nin demokrasiyi geri plana, güvenlik mantığını daha öne çıkaran bir pozisyona girmesi, bu süreci „askıya" almış bir görüntü verdi.

Bu nedenle, güvenliğin, Soğuk Savaş statüsü gibi yeniden siyasi değerlerden öncelikli hale geldiğini, daha doğrusu, güvenlik mantığının siyasal dinamiklerin üstüne çıktığını düşünenler, Türkiye için Avrasya seçeneğini öne sürüyorlar. Türkiye'nin Rusya, Çin, Hindistan ya da İran'la beraber güvenlik çerçevesi oluşturan bir „yön"e girebileceği iddia ediliyor. Yani AB'ye karşı Avrasya seçeneği öne çıkarılıyor.

Oysa, siyasi değerler konusunda Kopenhag Kriterleri'ni esas almayan, siyaset ve demokrasi üretmeyen hiçbir ülke, sadece güvenlik çerçeveleri ile özne olamıyor dünyada.

Türkiye de, siyasi varoluşunu ifade eden „stratejik denge"yi ancak siyasi değerlerden güvenliğe giden bir yol ile koruyabilir. Güvenliği siyasetin ve siyaset kurumunun üzerine çıkaran „yön" arayışları, Türkiye'nin „zemin"i ile doku uyuşmazlığına girer.


18 Mart 2002
Pazartesi
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED