T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kuva-yı Milliye kimin ruhu?

Avrupa Birliği süreci, son günlerde devletin tepelerinde taktik savaşlara, bazı kesimler arasında ilginç birlikteliklere, toplumda ise derin kırılmalara sahne oluyor. Türkiye'nin yapması gereken "ödevler" için zaman giderek azalırken, AB ile birlikte "derin devlet" inisiyatifinin ebediyyen ellerinden uçup gideceğini gören devletin bir kanadı telaşla yeni arayışlara, yeni "ittifaklar"a yönelmiş bulunuyor.

Avrupacı kanat ise, "Avrupa karşıtı" her çıkışın ardından devletin istihbarat birimlerini de devreye sokarak anında yeni bir atak başlatıyor. Sizin anlayacağınız, devlet katında kelimenin tam anlamıyla "dişe diş" bir mücadele var.

İşin dramatik tarafı, "demokrasi kriterleri", "kutsal devlet"in surlarında gedik açmaya devam ettikçe "AB savaşları"nın daha da kanlı geçmesi mukadder gibi gözüküyor. Bakalım AB yolunda ne kelleler uçacak...

Devlet içinde kıran kırana yaşanan bu savaşları anlamak mümkün. Zira, "kapalı toplum" modeli içinde yıllarca devletin imkanlarını ellerinde tutan zümrenin asırlık imtiyazlarından vazgeçmesi hiç de kolay değil. Dolayısıyla, kimse bu mücadelede Batı karşıtlarının "grekoromen" güreşinin kibar kurallarına uymalarını beklemesin. "Karakucak" dahil, bütün katakulli yolları deneyeceklerdir...

Avrupa yolunda beni en çok dehşete düşüren gelişme, değişik duyarlıklara sahip kesimlerin son derece "arabesk" bir görüntüyle "Kuva-yı Milliye" bayrağı altında toplanmasıdır. Kimler yok ki bu bayrağın altında... Mao kalıntısı "fason sosyalistler", milliyetçiler, İslami hassasiyete sahip bazı kesimler, modası geçmiş eski solcular, solculuktan bozma 28 Şubat Kemalistleri... Velhasıl ne ararsan var derde devadan gayrı...

Kuva-yı Milliye safındaki bu "melez ittifak"a genel olarak bir itirazım yok, ancak İslami duyarlığa sahip bazı kesimlerin aynı limana demir atmasını anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Eğer Kuva-yı Milliye safında buluşmaktan maksat, "millilik" vasfına vurgu yapmaksa bu işin yolu böylesine "garip" bir ittifaktan geçmez.

Evet hiçbir komplekse kapılmadan rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bu topraklarda "Milli" olmanın temel şartı Müslümanlık'tır. Elbette bu olmadan, bir milli hassasiyetin olması da mümkün değildir. Ancak bu yaklaşım, kimseye din ve millet karşıtlarıyla aynı limanda buluşmak için bir karine teşkil etmez. Adında "millilik" olan ama millet karşıtlarının buluştuğu bu kavramın önüne Müslümanlık eklense bile...

Ayrıca, bazı İslami kesimlerin Kuva-yı Milliye kavramına İslami bir anlam yükleme gayretlerine rağmen, acaba bu kavram "Türk modernleşmesi" bağlamında kimler için ne anlamlar ifade ediyor diye sormak gerekiyor.

Biliyoruz ki, bu kavram yıllarca baskıcı anlayışın bir uzantısı olarak "milletin başına örülen çoraplar" için de bir delil olarak kullanıldı. Dolayısıyla, Kuva-yı Milliye kavramını bu milletin, bu coğrafyanın bağrından çıkan değerlerle ve nihayet İslami hassasiyetlerle yanyana koymak abesle iştigal gibi geliyor bana...

Bugün ise, Kuva-yı Milliye Türkiye'yi özgürlüklerden korumanın, "kapalı toplum" ideolojisine mahkum etmenin simgesi olarak kullanılmaktadır. Atılacak her adımın "28 Şubat taifesi"nin işine yarayacak, penceresi ışık almayan böylesi bir kavramın etrafında buluşmak İslami kesimlere ne kazandırabilir?

Daha da önemlisi, etrafı yasaklarla çevrili bir Türkiye kimin derdine merhem olabilir ki...


18 Mart 2002
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED