|
|
Kuva-yı milliye
lumpen ideolojisi mi?
Sonunda bu güzelim kavramı da, şovenizm ve boş hayalden beslenen işsiz-güçsüz takımının ideolojisine dönüştürdünüz ya, helal olsun size. Efendim, kadim sol-sağ, laik-antilaik çelişkisi, giderek daha sahici bir kutuplaşmaya evriliyormuş... Savaş artık, bu ülkeyi sevenlerle, bu ülkeyi küffara jurnalleyenler arasındaymış... Bu ülkeyi sevenler arasında Devlet Bahçeli var, İlhan Selçuk var, Emin Çölaşan, Doğu Perinçek, Mümtaz Soysal, mustafi politikacılar, emekli başsavcılar, mütekait generaller var, hatta Ertuğrul Özkök, Vural Savaş, Kemal Alemdaroğlu var, ama "hukuk" diyen bir Allah'ın kulu yok. Gelinen noktaya bakar mısınız? Önce Alman vakıfları masaya yatırıldı, sonra "misyonerlik" faaliyetleri, sonra "Varlık Vergisi"ni konu edinen film çerçevesinde azınlıklar, sonra "Pontos" meselesi, sonra Avrupa Birliği; derken kendi küllerinden nurtopu gibi bir "kuva-yı milliye"miz oluştu. Metin Üstündağ, "kendi küllerinden bile sorun üreten bir ülkeyiz" diyordu. Amaç ne? Amaç, elbette içe kapanmanın ideolojik altyapısını oluşturmak. Daha da vahimi şu: Avrupa Birliği sürecine itip yıllarca bu "illüzyon"a inanmamızı isteyenler, şimdi de bir devlet manipülasyonu olarak ortaya çıkan "Avrupa Birliği'ne karşı kuva-yı milliye cephesi"nde yer almamızı bekliyorlar. Geçenlerde, bir gazetemiz, MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın tartışma yaratan sözlerinden yola çıkarak, basındaki kuva-yı milliyecilerle, vatan hainlerinin dökümünü yapmış. Bu satırların yazarını da, sağolsunlar, "kuva-yı milliye" saflarında zikretmişler. İzinliyken saçma sapan gazetelerin, saçma sapan yorumlarını okumadığım, daha çok başımı dinlemeyi tercih ettiğim için, sözkonusu listeye bir haftalık rötarla muttali olabildim. Kuva-yı milliye saflarında zikredilmemi sağlayan yazımda, "Avrupa Birliği'nin olanca iğvasına karşılık, Orgeneral Kılınç'ınki, nasıl derler, 'daha rasyonel' bir teklif gibi görünüyor, ama..." demiştim. Sonra da, Kılınç'ın bilerek ya da bilmeyerek Avrupa Birliği ve demokrasi karşıtlığı temelinde bir ittifak arayışını seslendirdiğini, buradaki tayin edici gücün her zamanki gibi Amerika olduğunu eklemiştim. Dostumuz Amerika, çünkü, demokratikleşmeye, hak ve özgürlüklere, hatta Avrupa Birliği sürecine karşı içeride "düşman kardeşler konsensusu"nu canlandırmak istiyor. Bütün o "kuva-yı milliye" numaralarının, İlhan-Devlet yakınlaşmasının anlamı bu... Şunu da eklemiştim: "Örtülü totalitarizmden, açık totalitarizme ince ve usta bir geçiş sözkonusu..." "Kuva-yı milliye ideolojisi"ne itirazım yok. Gerekirse at biner, silah kuşanır, küffara karşı da çıkarız. Ölmedik çok şükür... Ama, demokratik hak ve özgürlükleri budayan, okul önlerinde öğrenci joplatan, demokrasiye balans ayarı çektiğini itiraf edip sivil toplumun canını okuyanlarla kurulacak ittifakı benim kalbim onaylamıyor. Çünkü, kuva-yı milliye, demokratikleşmeye karşı, kendilerine bir amaç, bir hedef, doğru dürüst bir gelecek sunulmamış, ancak şoven duyguları okşandığında harekete geçen yığınların ideolojisine dönüştürülmüş durumda. Asıl, IMF'yle teslim belgesi imzalayanların, sıra "demokratikleşme"ye geldiğinde neden bu "anakronizm"den medet umduklarını sormak lazım. Ama kendilerini kuva-yı milliye neferi olarak taltif edenler de çok iyi biliyor ki, Avrupa Birliği süreci "parçalanma"yı değil, bilakis geleneksel statükonun ortadan kaldırılması fikrini dayatıyor, dayatacak. Yegâne korkuları bu...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |