|
|
Böyle bir ruhsuzluk için
muhacir olmaya gerek yok!..
Vatanı kurtarıyoruz gerekçesiyle devleti çeteleştiren, bir ölüm ve çıkar 'mafya'sına dönüştürenlerin 'omerta'sına bakın... Mafya'nın, 'ağızları kapatma' kuralı, "Bu memleket bizim son durağımızdır" hamaseti altında, rezilane bir kahramanlık edebiyatının kilit sloganı halinde yutturulmaya çalışılıyor. Şu laflar onların: "PKK ile savaşı kaybetseydik ne olurdu? Vatanın bir parçası daha başka bayrakların gölgesinde kalsaydı neler hissederdik? Hadi biz hislerimizi terbiye etmeyi öğrendik, bu ülke ne olurdu? Bu demokrasi yaşamaya devam eder, bu Parlamento hâlâ açık kalabilir miydi? Kazanılmış bir savaşın rahat ikliminde savcı kesilen bu ağızlar, bu kadar rahat açılabilir, kursakta kalanlar böyle huzur içinde etrafa saçılabilir miydi?" Yargı tarafından da kamu vicdanı nezdinde de mahkum olmuş bir anlayışın, çeteciliğin savunulması adına sarfedilen sözler bunlar!.. Bu sözlerin neresini düzelteceksiniz? PKK'yı kimler, hangi gerçek amaçları için yarattı? Bu savaşa kimler sebep oldu? Kimler, PKK ile savaşı -şimdi bittiği halde de- demokratikleşmenin önündeki engel olarak görmeyi hâlâ sürdürmek istiyor? Kimler Türkiye AB'ye girmesin diye hâlâ hangi gerekçeleri kullanmaya çalışıyor? Ve en önemlisi, bunlar ne için yapıldı? Kimlerin iktidarını devam ettirmek için? Devletin asıl görevi vatandaşlarına zarar vermeden onları korumak değil mi? Bir devlet, kanun ve hukuk yolundan çıkar, çeteleşir, mafya gibi örgütlenir ve çalışarak PKK'yı yense ne olur, yenmese ne olur? Böyle bir hastalıklı yapı yeni PKK'ler ortaya çıkarmaz mı? Marifet yasaları uygulayarak, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını eğemen kılarak ülkenin ve vatandaşların güvenliğini sağlamak değil mi? "Kaybedilen savaşın kahramanı olmaz"mış!.. Peki ya kazanılan Pirus zaferinin kahramanı olur mu? Kimler, bu ülkenin yüzmilyarlarca dolarını bu anlamsız savaş için harcadı? Kimler, savaş gerekçesiyle ülkenin neredeyse üçte birini üretimden kopuk bir viraneye çevirdi. Şu anda Türkiye belki de dünyanın en borçlu ülkeleri arasında. Susurluk ilişkileri ve 28 Şubat darbesinin örtülemesi sayesinde devlet hazinesinden çalınan para 40 milyar dolar civarında… Belki de daha fazla… Bu nedenle, cumhuriyet tarihinin en ağır krizine giren o çok sevdiklerini söyledikleri 'son vatanı'ı IMF ve Dünya Bankası'nın yönetimine terketmiş durumdalar.. Şimdi "Son Türk vatanı" edebiyatı yaparken gözyaşından, duygulanmaktan, duadan bahsediyorlar!.. Bunların, işin dramatik aksesuarları olduğunu düşünüyorum. Çünkü kayıtsız şartsız erke tapanlarda ne etik, ne ruh, ne üzüntü ve sevgi gibi kavramların olmadığını biliyorum.. Bunlar insani kavramlardır. Faili meçhul cinayete kurban giden bir masuma üzülmeyip, onun tetikçisine üzülmek pek sağlıklı bir ruh hali sayılmaz. Yarın erk güdüleri gerektirse, bu görüşlerin tam tersini de söyleyebilirler. AB'ye giriş süreci hızlansa, inanıyorum ki bu gibiler hukuk devletini bile savunabilir. Şimdi bunlar, yani Susurluk çetesinin medyadaki uzantıları, geçmişteki kirli ilişkilerin, kanlı katliamların ve bu işlerdeki sorumluluklarının ortaya çıkmaması için Türkiye'nin bu rezil 'omerta' yasasına uymasını bekliyorlar. Üstelik "Son Türk vatanı" edebiyatını muhacirlik masallarıyla pekiştirmeye çalışıyorlar. Muhacirlik bu ülkede bir ayrıcalık ve bu konularda ahkam kesmeye yarayan bir motif olamaz. Çünkü bu ülkenin neredeyse yüzde 80'i muhacir. Kürtler'i saymazsak hemen herkes 1000'li yıllardan sonra gelmiş bu topraklara… Benim ailemin de bir kısmı muhacir. Balkan Harbi yenilgisinden sonra İzmir'e göç etmek zorunda kalmışlar. Evet, yenilgiden sonra... O dönemler entrika ve siyasetten başka bir şeyle ilgilenmeyen Osmanlı paşalarının sebep olduğu utancı içlerinde yaşayarak. Dedem, anneme Hürriyet, teyzeme Adalet adını koymuş. Çocukluğum, ninemden Balkan öyküleri dinleyerek geçti. Bu öykülerde acı, gözyaşı belki vardı ama, utanç, yenilgi ve vatan kaybetme ıstırabı yoktu. Bu öykülerden, benim ailem için hürriyetin ve adaletin daha önemli olduğu ortaya çıkıyordu. Dedem yaşasaydı, herhalde, " Hürriyetin ve adaletin olmadığı bir yer insanın vatanı olamaz" derdi… Şimdi ruhlarını çıkar çetelerine satmış olan bazı muhacirler, "Son vatan" edebiyatına sarılıp hürriyetsiz ve adaletsiz bir memleket özlemlerini dile getiriyorlar. Ne için derseniz; "erk düşkünlükleri ve bağlı oldukları güç odaklarının çıkarları için" diye cevap vermek gerekiyor. Türkiye, bu şantaj edebiyatına kulak asmayıp, Susurluk'un asli failleri olduklarını ilan eden emekli paşaları ve onların medyadaki işbirlikçilerini de yargılamak zorundadır. Vatan, asıl o zaman içinde onurla ve huzur içinde yaşanılacak bir toprak parçasına dönüşecektir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |