|
|
Büyük sermaye 'kültüre yatırım' yaparken, güneşlenen zenciler...
Türkiye'de, bir takım sermaye sahiplerinin hatırı sayılır paralarla yayın dünyasına adım atarak, sektörün dinamiklerine yepyeni bir veçhe, hareket, renk ve zenginlik kazandırmaları, önemli ölçüde 80'li yıllarla birlikte hız kazandı. 80'li yıllarda, "Özal ekonomisi"nin, ülkeyi içinde bulunduğu 'atıl' konumdan kısa sürede çıkarıp, hemen her alanda gözlenen 'transformasyon' hamlesini yaygınlaştırmasından, yayıncılık dünyasının da pay almaması düşünülemezdi. Nitekim öyle de oldu: Ağırlıklı olarak önce dergi ve kitap basımındaki nitel/nicel sıçrayış ivmesiyle başlayan hareketlilik, zamanla, sektörün hemen her alanında dikkat çekici bir değişim ve dönüşümün hayat bulmasına yol açtı. Örneğin, dergicilik alanında, ağır-aksak da olsa hâlâ yayımını sürdüren Gösteri dergisi, sanat ve edebiyat cephesindeki sermayenin, o yıllardan itibaren 'alıcı'sı oluşturulan popüler-kültür eğilimlerinin bir ürünüdür. Keza, daha eskilere dayanan Milliyet-Sanat dergisi.. Uzun süre çıkan ve kapanan Argos dergisiyle peşinden daha kısa süreli yayım imkânı bulup kapanan Gergedan dergisi de, güçlü sermayenin, 80'li yıllardan itibaren yayın dünyasına kattığı 'çok renkli-görsel-hacimli' dergiciliğin çekirdek unsurlarından sayılabilir. Yine 80'lerde 'müthiş' bir çıkışla, üniversite yıllarında arkadaşlarla aramızda konuşurken, bizlere, "Adamların hedefi kitapçı vitrinlerinin üçte ikisini kaplamakmış!" sözünü ettiren Adam Yayınları ve yayınevinin finansmanıyla çıkan Adam-Sanat dergisi, o yıllar için "büyük" sayılabilecek bir sermaye grubunun, (bana kalırsa, edebiyat dünyasında bir türlü 'belirleyici' ve 'öncü' bir işleve sahip olamayan Adam-Sanat'ı paranteze almalıyız burada) sektöre getirdiği başlı başına bir canlılık ve açılımdı. 90'lı yılların yayıncılığında ilk göze çarpan isim ise, hiç kuşkusuz sektörün 'favori'lerinden Yapı Kredi Yayınları oldu. O günlerden bugüne yüzlerce kitap çıkardı; Sanat Dünyamız, Cogito, Kitap-lık gibi ufuk açıcı dergiler yayımladı. Donanımlı kadrosunun yanı sıra, titiz tavrı, yayıncılıktaki ilkeli politikası, telif ücreti hassasiyeti vb. yaklaşımlarıyla bir taraftan yayıncılık dünyasına çağdaş vizyon kattı, diğer taraftan örnek alınacak yeni/yenileyici bir perspektif sergiledi. 2000'lerde, "Büyük sermaye"nin kültür/yayın dünyasına olan ilgi ve yatırımının tipik örneklerini, Doğan Yayın ve İş Bankası Kültür Yayıncılığı ile yaşıyoruz. Gerçi her iki grubun da yayıncılık faaliyetleri hayli eskilere dayanıyor ama, özellikle son aylarda popüler hâle sokulan "yazar transferi" atakları, geniş yayın yelpazesi ve dolaşım ağıyla, bu iki yayın kuruluşu, sektörde ağırlığını iyiden iyiye hissettirmiş durumda. Tabii, bu arada, yukarıdakilere kıyasla daha 'mütevazı' bütçelerle yayın faaliyetini sürdüren ve zaman zaman çok satan kitaplarla çıkış yapıp, belli sürelerle yayıncılığa yön veren sermaye gruplarının yayınevleri de yok değil.. "Büyük sermaye"nin kültür, sanat ve yayıncılık alanına ilişkin yatırımının en son örneğini, Türkiye'nin sayılı sermaye güçlerinden olan Koç grubu veriyor. Radikal'de (13 Mart) okuduğumuza göre; "Koç Kültür Sanat" (kendileri böyle anılmak istiyormuş), "nitelikli projelerin hayata geçirilmesi" adına hem firmalarına 'reklâm ve halkla ilişkiler' alanında yardımcı olmak, hem de 'kültür sanat etkinlikleri'yle Koç grubu'nun misyonunu yerine getirmeyi amaçlıyormuş. Şu ana kadar üç kitap çıkaran Koç Kültür Sanat, bilinen belli başlı edebî türler ve bilim, düşünce ağırlıklı kitapların yanında, "Anadolu Kitaplığı" ve "Güzel Kitaplar" adı altında birtakım dizilerden başka, genç okurlar için "ucuz, minik kitaplar" dizisi de başlatacakmış. Konuyla ilgili soruları cevaplayan Koç Kültür Sanat'ın genel müdürü Özalp Birol, ayrıca şu bilgiyi veriyor: "Yazın edebiyat, düşünce, bilim ve sanat konularına ağırlık veren bir dergi yayımlamak üzere de yola çıktık. Üç ayda bir çıkarmayı planlıyoruz. Çok seçkin yazı ve görsellerden oluşacak dergimizin adını Latince Koç anlamına gelen Aries koyacağız. 2002 yılının bitimine kadar 15, 2004 yılı bittiğinde 100 kitabı hayata geçirmiş olmayı planlıyoruz." Anladığım kadarıyla, kitap yayıncılığı alanındaki faaliyetlerinde, Koç Kültür Sanat, sayıca az ve fakat görsel kalitesi ve hacmi itibariyle hayli zengin ve boyutlu kitaplara imza atacak. Bu hususta, "İlk iki yıl yerli yazar basmayacağız" dipnotunu da düşen Birol'un ifadelerine bakılacak olursa, Koç Kültür Sanat, 'şu an' için, piyasada bir transfer hareketi başlatmamak kararlılığı içinde ve hareket getirecek diye lüzumsuz bir rekabete girip, gerek pazarın dengelerini, gerekse İş Bankası, Yapı Kredi, Doğan Kitap ve İletişim gibi kurumların ritmini bozmak yanlısı değil. (Barış çubuğu 'şimdilik' tütecek, sizin anlayacağınız!) Radikal'in söz konusu haberinde, Koç Kültür Sanat'ın hazırlıkları arasında sayılan konser, sergiler ve çeviri atölyeleriyle ilgili ayrıntılar da yer alıyor. Hatırlanacaktır; Koç grubu, daha önce de, Rahmi Koç Sanayi Müzesi ve Sadberk Hanım Müzesi gibi külliyetli bütçelere mâlolan kültürel yatırımlarıyla ilgi çekmişti. Aslında, "Büyük sermaye"nin kültür/sanat alanına yaptığı olumlu katkılar yanında; elindeki maddî güçle sektör piyasasında oluşturduğu 'tek-tipleştirme' modellerini dayatması, 'tekel'leşen ve giderek 'tröst'leşme eğilimi duyan yapılara bir bakıma meşruiyet sağlaması, dolayısıyla daha vasat konumdaki sermayedarların 'rekabet' gücünü kırmaya dönük uygulamaları doğurması ve dahası, örneğin yayın ve dağıtım piyasasında çok daha küçük ölçekteki yayınevlerinin ekmeğini elinden almaya kadar varabilecek 'denge bozucu' bir şekillenmeye sebebiyet olması gibi olgular bakımından, karşı çıkılıp, eleştirilecek olumsuzluklardan da söz edilebilir. Söylemek bile fazla: Baştan beri isimlerini andığımız grup ve sermayedarlar, Türkiye'de belli bir 'anlayış' ve 'çizgi'yi temsil ediyor. Peki, 'bu yaka'nın grup ve sermayedarları, kültür/sanat alanında ne yapıyor? Bana sorarsanız, çoğunluğu, hâlâ 'sınıf atlamakla' meşgul! Üstelik bir kısmı, bunu, örneğin Mercedes veya BMW'lerine kurulup, arabesk müzik adına kıroların seslendirdiği sözüm ona müzik parçalarını dinleyerek yapacaklarını zannedecek kadar 'görgüsüz' ve 'cahil'!.. Ya, işte böyle...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |